Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Konukseverliğimiz bitti mi?

  Çocukluğumuzda çok konuşulan sözlerden biri, halk olarak çok konuksever oluşumuzdu. Gerçekten de Tanrı misafirliği denen bir kavram vardı. Çocukluğumda bizim küçücük evimizde sofada, misafir ettiğimiz insanlar olduğunu anımsarım. Toplumsal alt-üst oluşlar, halkları her zaman ileriye doğru götürmez, bazen geriye doğru da götürür. İnsanlarımızı insanlıktan çıkaran bir düzen yavaş, yavaş oluşmuş olur da farkına bile varamayız. Ya da ülkenin egemenleri, bizlerin bu gerçekliği fark etmemizi bir şekilde önlerler. “Komşu komşunun, külüne muhtaçtır” diye bir atasözümüz var. Gerçekten de öyle günler olur ki bu durum ortaya çıkar(deterjan öncesi dönemde kül bulaşık tabakları yıkamak için kullanılır idi). Şimdi toplumumuz özünde sınıfsal olarak,  ama görünüşte, dünya görüşüne,  giyimine, yaşam tarzına göre ayrıştırılmış durumda. Aynı fabrikada çalışan işçilerin bu şekilde birbirinden çok ayrıştırılmış, birbirine düşman edilmiş olduğunu düşünün, bu fabrikada üretim yapmak bile zorlaşır. Ne yazık ki ülkemizde bu şekilde düşünüp, işçilerin biri birine düşmesinin iyi bir şey olduğunu düşünen, “İşçiler, birlik olmasın” diyen işverenler az değildir. 17 Ağustos 1999 depreminde İstanbul’daydım. O gece ve onu izleyen günlerde apartman komşularımız, birbirini çok daha iyi tanımıştı. Mahalleli birbirini tanımaya başlamıştı. Herkes birbirine sahip çıkmaya başlamıştı. Vatandaşın kendisi inisiyatif alarak Gölcük ve Adapazarı’na yardım ulaştırıyordu. O yıllarda komşuluk ilişkisinin, ne kadar güzel ve değerli olduğunu halk olarak anlamıştık. Ama tekrar aynı tezgâha düşürüldük. İstanbul’da deprem sırasında toplanma alanı olarak belirlenen pek çok yer imara açıldı. Kocaeli sınırından, Tekirdağ il sınırına kadar bütün arazilerde yapılaşma son hızıyla devam etti. Üçüncü köprü, 3. Havalimanı derken Kuzey Ormanları bitirildi. İstanbul, yaşanılacak bir şehir olmaktan çıktı. Benzer bir durumu kendi şehrimiz Gaziantep’te de görüyoruz. Şehrimizde de apartmanlarda da beş kat olan izin pek çok yerde 10-15-20 kata çıkarılmış. Bu kadar çok evin olduğu binalarda komşuluk ilişkisi geliştirmek de zorlaşıyor. Bu kadar yüksek katlı binalar hava akımını da keserek, hava kirliliğine neden de oluyorlar. Şehrimizde beşyüzbin civarında Suriyelinin yaşaması da komşuluk ilişkilerini bozan bir durum. AB-D emperyalistlerinin, Irak’tan sonra Suriye’ye de saldırısı sonucu, beş yıldan bu yana üç milyon civarında Suriyelinin ülkemize gelmesine neden oldu. Bu insanların boşalttığı alanlar nedeniyle, IŞİD ve El Nusra çok daha kolay Suriye’de yeni bölgeleri ele geçirdiler. PYD de ABD’nin kara gücü olarak Kuzey Suriye’ye yerleşti. Ülkemizi yönetenlerin dediği gibi konukseverliğimizden değil, AB-D politikalarının dışına çıkılamadığı için Suriyeliler ülkemize geldi. Suriye fiili olarak parçalandı. Gerçekten beş yıl önce çok iyi komşuluk ilişkilerimiz olan Suriye ile bu duruma getirilmemiz, her iki halk için de çok acıdır. Şehrimizde ve ülkemizde Suriye’den gelenlerin karıştığı terör olaylarının meydana gelmesi, hepimize nereye gidiyoruz? Sorusunu sordurtmaktadır. Şu anda, şehrimizde pek çok kimse Suriyeliler ile aynı apartmanda yaşamak istemiyor. Dünyanın egemenleri AB-D emperyalistlerinin, ülkemizi ve halkımızı getirdiği durum budur. Yüzyıllardan beri Anadolu ve Balkanlarda yaşattığımız konukseverlik geleneği bu şekilde bitirilmektedir. İnsanı, insanlıktan çıkartan bu emperyalist düzene son vermek yine halkların elindedir. Vatandaş olarak komşularımızla iyi ilişkiler geliştirmeli, sokağımızı ve mahallemizi ve şehrimizi yaşanabilir hale getirmek için çaba göstermeliyiz. Benzer bir çabayı ülkemiz için de istemeliyiz. Bölge halkları olarak bizi birbirimize düşürmek için her türlü planı uygulayan AB-D emperyalistlerini bölgemizden kovmalıyız. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” özdeyişi de ancak böyle olursa yaşam bulur.   ercankosmanoglu@hotmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu Arşivi