Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Kazalar Geliyorum Diyor…
Yayınlanma:
Güncelleme:
Memlekette çok kaza oluyor, trafik kazası, iş kazası, maden kazası.. Aslında Kaza’nın sözlük anlamı “beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan kötü olay” olarak anlaşılır. Oysa göz göre meydana gelen olaylar kazadan öte, içinde vurdumduymazlık olan, işçi hakkını en arka plana itme olayıdır.
“Tren kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklık, işsizlik, açlık ” hep büyük insanlık için, işçi sınıfı ve emekçi halk için olduğunu söyler büyük şairimiz Nazım Hikmet.
Son yıllarda meydana gelen kazalardan hiç ders almıyoruz. Ölümlü maden kazalarında Dünya birincisiyiz (milyon ton üretim başına). Daha yeni Soma da maden de katliam oldu. Aynı senaryo geçen hafta, Ermenek’te tekrarlandı. Türkiye maden ocaklarında çalışmayı düzenleyen ILO sözleşmelerini hala onaylamıyor. Çıkartılan torba kanunda, işçi lehine bazı düzenlemeler yapıldıysa da, bunların uygulanmadığını bize Ermenek’teki katliam gibi kaza gözler önüne serdi. Üstüne üstlük yapılan denetimler sonucunda, kapatılması gereken ocak, birilerinin araya girmesiyle çalışmaya tekrar başlamış. Bunu bizzat Çalışma bakanı Faruk Çelik söylüyor. Yani temel sorun Kamu gücü, çalışma şartlarını denetlemiyor. Denetlerse de, en büyük otorite, desteğini parababalarından yana koyuyor. Oysa denetim bağımsız olmalı. Çalışma Bakanlığına bağlı iş müfettişleri eskiden belli alanlarda uzmanlaşıyorlardı. Sınırlı da olsa işyeri denetimleri, bugüne göre daha iyi yapılabiliniyordu. İşverene bağlı bir denetim elemanı, çalışma şartlarını denetlerse sonuç, kaçınılmazca yeni katliamlardır. AKP Hükümeti geçtiğimiz yıllar içinde, iş müfettişlerinin ayrı alanlarda, uzmanlaşmasını kaldırdı. İşverene bağlı olarak çalışan işçi sağlığı ve işgüvenliği uzmanlığı mesleği oluşturuldu. AKP hükümeti işçiyi ezen uygulamalarından vazgeçmiyor. İşçi sınıfını, cehennemin içinde yaşatıyor. Ermenek’te madende işçiler öğle yemeklerini evlerinden getiriyorlardı. Ve yemeği, yerin dibinde yemek durumunda kalmışlardı. İşlerini kaybetmemek için yemek ve servis haklarından vazgeçmişlerdi.
Bu katliamın, ardından, Isparta Yalvaç’ta elma toplamaya giden tarım işçilerini taşıyan midibüs devrildi, 18 işçi hayatını kaybetti. Normalde 27 kişi taşıyan midibüs’ün içinde 46 işçi vardı. Midibüsün iniş aşağı giderken, çok yolcu olması nedeniyle, frenlerini patladığı söyleniyor. Tarım işçilerini taşıyan araçların meydana getirdiği kazalara çok sık rastlıyoruz. Üç kuruş için, işçiler insanlık onuruna yakışır normal bir şekilde taşınmıyor. Dayıbaşı denen aracılar, işçi başına günlük elli lira alıyorlar, bunun 30 lirasını işçiye veriyorlar. Kuralsız, kayıt dışı bir çalışma yapılması bir yana, trafik denetimi yapılmadığı için işçiler hayatını kaybediyor. Yine aynı yere geliyoruz. İşçi hayatı çok ucuz bu memlekette. Nasıl olsa işsizlik var. Parababaları işçiyi istediği koşullarda çalıştırabilme özgürlüğüne sahip. Toplu sözleşme, grev ve örgütlenme hakları kâğıt üzerinde var. Örgütlendiği için işten atılan işçiye, kamu gücü sahip çıkmıyor. İşyeri önünde direnişe geçince polis ve jandarma gibi kolluk kuvvetleri karşısına dikiliyor. “Yukardan emir aldık, burada bekleyemezsiniz”. O zaman işçinin sorması gerekiyor, “Bu devlet, niye benim haklarıma hiç sahip çıkmıyor”. Bu çıkmazdan kurtulmak için örgütlenmek ve mücadele etmekten başka çıkar yol yok. Çünkü Örgütsüz Halk Köle Halktır. Örgütlü Halk Yenilmez.
ercankosmanoglu@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.