Arif Nacaroğlu

Arif Nacaroğlu

Dimitar İliyev

    Dedesinden kalan tek katlı, hani şu hayallerdeki pembe panjurlu ev eskisi bahçe içerisindeki evin hem oturma odası, hem misafir odası, hem yatak odası, hem mutfak olan tek odasında, hem kalorifer, hem ocak olan döküm sobasının üzerinde kaynamaya çalışan çaydanlıktan çıkan ıslık sesiyle yarı Sırpça, biraz Almanca, sıkışınca İngilizce, Dimitar ile laflıyoruz. Sırbistan’ın Bulgaristan sınırındaki kasabası Dimitrovgrad’dayız. Kasaba gümrükçüler, sınır polisleri, sınır tüccarları, sınırı geçip daha doğuya veya daha batıya gitmek isteyen yolunu şaşırmış tek tük turistlerle ve onlara kendi ürettikleri peyniri, domatesi, salamı, yumurtayı, turşuyu, üzümü, üzüm suyunu satmaya uğraşan köylülerle dolu. Gençler kasabada yapacak iş bulamadıklarından Belgrad, Sofya gibi büyük şehirlere gittikleri, kalan yaşı büyük erkeklerin de evde oturmayı tercih ettikleri için sokak hakimiyeti orta yaş üstü kadınlarda. Sabahın ilk saatlerinde daha dükkanlar açılmadan sokak kenarlarına dizilen kadınlar yeni sağdıkları sütleri, yumurtaları, yeni topladıkları sebzeleri satma telaşında. Manzara bana Sovyetler dağılmadan önce, hayatın batı ülkelerine göre daha yavaş ve dingin aktığı Bulgaristan kasabalarını, bir tekerlek kaşar peynirini satmak için akşama kadar vakti olan sabırlı insanları hatırlatıyor.   Dimitar İliyev sanatçı, hem ressam, hem heykeltıraş. Bu kasabada doğalı ve gençken deri ceket almak için İstanbul’un Kapalıçarşı’sına geldiğini saymazsak bu kasabada yaşayalı 65 yıl olmuş. Kasabanın belediyesi küçücük sınır kasabasının kocaman sanat galerisinin yönetimini Dimitar’a vermiş. Sırbistan’ın en ucundaki bu küçük kasabada sanat için yapılanlar, her yıl düzenlenen çalıştaylar, sürekli yenilenen resim sergileri inanılmaz.   “Kasabada para yok (nema para), ama her şey var” diyor Dimitar. Kasabanın temel geliri memurların harcadığı para. Maaşlar 20 bin dinar. Bizim paramızla neredeyse bin 200 lira. Bütün Avrupa’yı Sofya’ya, İstanbul’a, Türkiye’ye bağlayan demir yolu, özellikle yaz aylarında yüz binlerce arabanın geçtiği tek gidiş incecik karayolu kasabanın tam ortasından geçiyor. Bulgar girişindeki yoğunluk nedeniyle uzayan araç kuyruklarında, araçlarından inmeden kasabaya pencereden bakan eskinin şapkası tüylü, şimdilerde tüylerini kafalarının içerisine saklamış bizimkilerden daha cesaretli olanları ağırlayıp, onları kahvaltıda mutlu edebilmek için menemen yapmayı bile öğrenmiş küçük Amfora otelin koca göbekli sahibi Yordan’da bir gece uyumanın ve sabah menemenin bedeli 2 bin dinar.   Parası Avrupa Birliği’nden alınan, inşaatı 15 yıldır süren otoban bitip, sınır geçişi kasabanın dışına çıkarılırsa işleri daha da bozulacak, ama kimsede telaş, korku yok. Sürekli inşaat parası alacaklarına ama otobanın asla bitmeyeceğine eminler.   Küçük bardaklarda Slivovicalarımızdan büyük bir yudum alıyoruz.   “Na zdravlje”.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arif Nacaroğlu Arşivi