Diktatörün İzinden

m1 Bütün diktatörlerin illaki darbe ile iktidara gelmeleri gerekmediği gibi; her darbe kanlı olacak diye bir kural da yoktur. Ama bütün diktatör sonlarının  hazin ve kanlı olduğunu biliyoruz! Çağımızın  ünlü diktatörlerinden Mussolini ve Hitler seçimle iktidara geldiler. Ancak sonları hazin oldu!. Adolf Hitler 1930 yıllarının başında parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olmasına rağmen, yeterli sayıyı elde edemiyordu. Bunun üzerine 27 Şubat 1933 akşamı Reichstag’ta provokasyon amaçlı bir yangın çıkartırlar. Yangının Gestapo tarafından çıkarıldığının bilinmesine rağmen, hükümet soruşturmayı komünistler üzerinde yoğunlaştırır ve ülke genelinde Nazizim karşıtı olan herkes üzerinde büyük kıyımlar başlar! Hitler'de tıpkı bugünkü takipçileri gibi o olayı kullanmış "komünistler inançlı vatandaşlarımıza saldırıp, diri diri yaktılar!" diye propaganda başlatmıştı. Propagandalar işe yarar ve halk arasında solculara karşı antipati oluşur. 5 Mart 1933 günü yapılan seçimlerde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin oyları yüzde 44 düzeyine çıkmıştı. Nasyonal sosyalist olmayan Alman Ulusal Halk Partisi’nin ve diğer milliyetçi partilerin oyları düşmüş olmakla birlikte, parlamentoda çoğunluk sağlanabiliyordu. Hitler bundan sonra ülke içindeki bütün demokratik gösteri ve hak arama eylemlerini, ardından da kurum ve partileri tek tek kapattı. Kısa süre içinde neredeyse dünyaya savaş ilan etti ve Avrupa genelinde yaklaşık altı milyon yahudiyi akıl almaz işkencelerle katledip soykırım uyguladı. Alman ulusunun sadece alman kanı taşıyan vatandaşlardan oluşması gerektiğini savunarak; verdiği gizli emirlerle de engelli-sakat alman vatandaşlarını hastane köşelerinde zehirli iğnelerle öldürttü! Böylece sağlam bir alman ırkı üreyecek ve inandığı "ari ırk" oluşacaktı. Ama acı sonu hepimiz biliyoruz! 30 Nisan 1945 yılında Kızıl Ordu'nun kesin zaferi üzerine, metresi ile birlikte intihar eder!.. (Ama Hitler gibi bir diktatör bile kendi halkını soymamış ve yakın çevresine devleti talan etme fırsatı vermemiştir.) Diğer bir faşist diktatör Benito Mussolini'de  "Büyük Roma" imparatorluğunun ihtişamlı çağına yeniden dönüşü kendine amaç edinmişti. Öncelikle solcu avı başlattı. Bugün Akp'nin yaptığı gibi öncelikle ordu yönetimine hakim oldu.  Bütün sendika ve demokratik kurumları yasa dışı ilan etti. Eğitim ve yargıyı ele geçirerek, yeni yeni kanunlar çıkarıp öğretim elemanlarından faşist eğitimi destekleyeceklerine dair güvence aldı. Basına sansür uyguladı! Gazete editörü olmak için bizzat Mussolini'nin onayı gerekiyordu.Diktatör, istediği gazetenin yayın kuruluna müdahale ederek, çıkacak olan yazıları kendi denetiminde tutuyordu. İstatistik verilerini şişirerek halkı durumun iyi olduğuna inandırdı... İkinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra gücünü kaybeden Mussolini, kaçmak isterken bir arabanın içinde battaniyeye sarılmış bir eşya gibi partizanlar tarafından yakalanır. Metresi ile birlikte kurşuna dizilerek infaz edilir! Mussolini'nin kabinesinden diğer bakanlar hakkında da ölüm kararı verilir ve bir bir infaz edilerek halka teşhir edilir! (Ama Mussolini'de kendi yakınlarına devleti soyma hakkı vermemiş ve geride bıraktığı mal varlığına da rastlanmamıştır.) Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi'nin hazin sonlarını hepimiz gördük. Bütün diktatörler sahte ve kalabalık  bir "hayran" kitlesine sahiptir. Ancak tamamının ortak noktaları olan o hazin ve kaçınılmaz son geldiğinde yapa-yalnızdırlar!.. 2002 yılından beri halkın üzerine kabus gibi çöken ve yoksul halkın kanını yarasalar gibi emerek beslenen Akp iktidarı da tıpkı diğer diktatörler gibi gücünü alt sınıflardan almıştır! Çünkü bir toplumu elde etmenin en kolay yolu onu eğitimsiz bırakmaktır. Sonrasında siz onlara vaatlerde bulundukça, onlar sizi alkışlayarak takip edeceklerdir!.. Aslında Akp iktidara geldiğinden beri siyasi ve ekonomik yapılanmadan çok, dini yapılanma içinde olmuştur. Bir yandan Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile yeni hadis ve yalanlar üreterek, "cennete giden yol Akp'den geçer!" inancını yaygınlaştırıp; diğer yandan da partili vekiller Tayyip Erdoğan'ı "Allah" yerine koyarak niyetlerini açığa çıkarmışlardır! Bir iktidar vekili çıkıp "başbakanımız  Allahın vasıflarını taşıyor!" derken; bir profesör çıkıp "karımı başbakanla yakalasam kıskanmam!" diyerek, eşini başbakana peşkeş çekiyor!.. Akp içinde cinsel vaatler o kadar çok ön plana çıkarılıyor ki, her parti görevlisi sanki tanrısal yetkilere sahipmiş gibi önüne gelene kırk huri dağıtıyor! Son yıllarda "huri" enflasyonundan geçilmez oldu!. Bütün bu faaliyetler siyasi partinin ötesinde ancak tarikat biçimidir. Tayyip Erdoğan'ın kamu oyuna sunduğu gençlik modeli; Hitler'in "ari ırk", Mussolini'nin ise "Muhteşem Roma" projesinin yeni bir versiyonuydu. Onlar nasıl ki faşizmi uygulamak için bu projelerini araç olarak kullandılarsa; Tayyip Erdoğan'da onların ayak izlerinden giderek faşizmi kurumsallaştırdı. Onlar nasıl ülkelerini polis devletine dönüştürdüyse, Türkiye'de de polis teşkilatı Akp gençlik kolları gibi görev yapmaya başladı. Diğer diktatörlerin model projeleri nasıl fos çıktıysa, Tayyip Erdoğan ve ekibinin "dindar gençlik" modeli de aynı şekilde fos çıktı! Başbakan sadece geçmişte söylediği "hırsızlık babadan oğulla geçer!" teorisini yaşama geçirmiş oldu. Kabataş senaryosu da  Hitler ve Mussolini'nin kullandığı taktiklerin bir benzeri idi. Önce o çiftin nikah şahitliğini yaptı. Onlar da tarikatın kendilerine verdiği görevi yerine getirdiler. Sonra da "ben gözümle gördüm!" diye yalan söyleyen bir kaç tane namus ve şeref yoksunu medyatik isim!.. Başta "benim bacıma saldırdılar!.. üstüne işediler!.. camiye ayakkabılarıyla girdiler!.. camide bira içtiler!.." diyerek, cumhuriyetçilerle gericileri bir birine karşı kışkırtan  Akp liderinin bütün iddiaları fos ve yalan çıkmıştır! Delil gösteremediği için bu kez de adli tıp belgelerinden söz ederek komik duruma düşmektedir. Herkes biliyor ki; bu iktidarda hırsızlık ve yolsuzluğa bulaşmayan tek yetkili dahi yoktur. Görevden almalar, atamalar ve düzenlemeler bunun içindi. HSYK değişikliği bunun içindi. Maksat, hukuktan kalan son kırıntıları da ortadan kaldırarak hırsızları temize çıkarmaktan başka bir şey değil. Durum böyle iken; adli tıbbın başbakandan gelecek bir telefona göre rapor oluşturacağı çok açıktır!.. Tek tesellimiz, diğer diktatörlerde tecelli bulan halk adaletinin bizim ülkemize de bir an evvel gelmesi olsun!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Ercan Arşivi