İlkbaharın başlamasına bir hafta kaldı. Akşamdan kalma dünya, yalpalayarak etrafında döndüğü güneşe dik bakacak haftaya. Aslında dik bakacak yüzü de kalmadı ya, suç onda değil, üzerinde yaşayan eşrefi mahlukatın bitmek tükenmek bilmeyen hırsında.
Bu yıl erken uyandı badem ağaçları Antep’in sabahında. Kırlar pembe çiçekleriyle baştan çıkartıyor cırcır böceklerini. Bir helikopter böceği konacak dal beğenemiyor binlerce dal arasında. Öncü karınca tüm kış uyuduğu yuvasından uzattığı başıyla kararsız bakıyor insanlığın dünyasına.
Bir alıç ağacının altına uzanıyorum. Alıç çiçeği bana ben alıç çiçeğine bakıyorum usulca. Yaşamı, güveni, dostluğu, merakı müjdeliyor elimin üstüne çıkan az önceki ürkek karınca. Bir arı vızıldıyor kulağımın dibinde “Günaydın. Tüm insanların altında yatacağı kadar ağaç var bu dünyada” dercesine arıca. Hemen ötede çalışkan bir bok böceği dişisini etkilemek için yuvarlaya yuvarlaya büyütmekte dünyanın pisliğini çiğli toprakta.
Sabah 7.
Hava serin ve ıslak. Yaşam tüm güzelliği ile uyanmakta bahardan önceki son sabahına.
Motor homurtuları, bomba sesleri, ölüm kokusu geliyor az uzaklardan kulağıma.
“Yazık, insanlar bu güzel dünyada neden birbirini öldürüyor. Yetmiyor mu kırlar, çiçekler, ağaçlar herkese acaba” diyor utanarak, başım önümde baktığım arı, bok böceği, karınca.
Alıç ağacı atılıyor heyecanla.
“Durun. Herkesin altında yatacağı bir ağaç var bu dünyada” diyor arıca.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.