Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Yolsuzluk, Yoksulluk ve Rüşvet…

  17 Aralık’ta başlayan Bakan çocukları, Halk bankası, Belediye başkanı ve müteahhitleri kapsayan, Cumhuriyet tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ülkemizde siyasi dengeleri değiştirmeye aday gibi gözüküyor.   Bu operasyonla birlikte Gülen cemaati ve AKP çekişmesi iyice su yüzüne çıktı. Kılıçlar çekildi.  Aslında bu işlerin böyle olacağı belliydi. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. 12 Eylül 1980’den sonra devlet içinde, kamu yönetiminde ciddi yozlaşmalar yaşandı. Turgut Özal dönemini anımsayalım. “Benim memurum işini bilir” diyordu Özal. Halk arasında şöyle bir söz sık kullanılır hale gelmişti; “Yav bunlar yiyor, ama iş de yapıyorlar. Bu şekilde rüşvet almak, devlet malını yemek meşrulaştırılmış oluyordu.  Cumhuriyet gazetesinde Turhan Selçuk, Abdülcanbaz adlı  çizgi romanında, Osmanlı devletini son dönemlerini anlatırken Gözlüklü Sami’nin şu sözünü sıklıkla tekrarlatırdı”Devlet malı deniz, yemeyen domuz”.  O yıllarda da kamu malları talan ediliyordu. 1864 yılına kadar Osmanlı devletinde kişiye özel tapu yoktu. Tüm araziler Beytülmal’in sayılıyordu. Arazilerin yerli-yabancı kodamanlara peşkeş çekilmesi, ticaret hayatında bu kişilere kolaylık tanınması bu sözün yerleşmesine neden olmuştur. Şu an yaşadıklarımız, doğru dürüst bir demokratik yönetim anlayışıyla yönetilmemizden kaynaklanıyor.  Laiklik olmadan demokrasi olamaz. Ülke dini referanslarla yönetilemez.  Şu anda laik bir eğitim düzeninden bile söz edemez hale geldik. 1961 anayasasıyla sağlanan, yargı bağımsızlığı neredeyse ortadan kalktı. Çok sık yönetmelik ve kanun değişikliği yapılıyor. Kanun çıkartmak varken, Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülke yönetilmeye çalışılıyor. Adı sanı belli kanun yapmak yerine, her meseleyi ilgilendiren torba yasalar yapılarak, hukuk düzeni alt-üst ediliyor. Belediyeler çok sık imar tadilatı yapıyor. Başlangıç şehir planlarına, uyulmuyor. Başta İstanbul olmak üzere tüm büyükşehirlerimiz, rant kaptı kaçtısına mahkum ediliyor. Karşı çıkanlar olursa, Mimar Mühendis odaları gibi, yetkileri ellerinden alınıyor. Toplumu değiştirecek, ileriye götürecek en önemli güç olan, İşçi sınıfının toplu sözleşme ve grev hakları engelleniyor. Taşeron işçiler gibi ara formüllerle,  işçi çalıştırarak en temel örgütlenme haklarından bile yoksun bırakılıyor. Kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklar elinden alınmak isteniyor. Yıllardan beri cemaat ve tarikatların önü açıldı, yurtlar açtırıldı, dershaneler kurduruldu. Ticaret hayatında hızla palazlanmaları sağlandı. Şimdi birbirleriyle geçinemez hale geldiler. Aralarında rant kavgaları çıkmaya başladı.  Ayrıca öte yandan, ülkemizde bilime dayalı sanayi üretimi doğru –dürüst yapılmamaktadır.  Montaj sanayisinden ötesine gidemiyoruz. Bunun da temel nedeni, tefeci-bezirgân anlayışın ülkemizde kökleşmesindendir. Üretim yapmak yerine üçe alıp  beşe satmak, daha kar getirici bir faaliyet olarak görülmektedir. Halk olarak ne yapmalıyız; Cemaat –AKP çatışmasında taraf olmamız gerekir. Yolsuzluk ve yoksulluk bu ülkenin alınyazısı değildir. Halkın çıkarlarıyla, her iki grubun çıkarları çelişmektedir. Bizim demokratik, laik bir ülke olarak yönetilmeye hakkımız vardır. Bunun için ise ciddi bir şekilde örgütlenmemiz ve hayata müdahale etmemiz gereklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu Arşivi