Üniversitelerde cadı avı

  Bunca gürültü, patırtı akademik özgürlük için kopuyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İşin o kısmını çoktan geçtik. Akademisyenlerin barış için verdikleri imza ile başlayan ve gözaltılarla, soruşturmalarla, işten çıkarmalarla, linç teşebbüsleriyle devam eden bu süreç basit bir ifade özgürlüğü sorunudur. Çatışmaların hız kazandığı bir dönemde ayrıştırmak, bölmek, halklar arasında nefreti körüklemek kolaydır, prim yapar. Gündelik siyasi çıkarlarla hareket edenlerin bu yola yönelmesi, aykırı sesleri susturmaya çabalaması da bir o kadar anlaşılır bir adımdır. Ama bu topraklarda bir arada, özgür bir yaşam umudunu yaşatmak istiyorsak, barış talebine sıkı sıkıya sarılmaktan ve muhatabı her kim olursa olsun en gür biçimde haykırmaktan başka çıkar yolumuz yok. İddia edilenin aksine pek çoğu farklı siyasi görüşlere sahip yüzlerce akademisyeni bir araya getiren de bu basit gerçekliktir. Bugün bedeli kuşkusuz büyüktür ama bu toz bulutu dağıldığında, Castro’nun ünlü savunmasında da dediği gibi barışın yanında duranları tarih aklayacaktır.   Akademik özgürlüklere gelince… Keynes’in yatırımcı davranışı için verdiği meşhur güzellik yarışması örneği vardır. Bireyler en güzel bulduklarına değil de, diğerlerinin en güzel bulacağını düşündüklerine oy veririler. Bizdeki rektör seçimleri de o misal. Binlerce üniversite mensubu sandık başına Saray’ın seçeceğini tutturmaya gidiyor. Adına da eğilim yoklaması deniyor. Kaldıracaklarmış. Pek yerinde olur. Varlığı demokrasi ile alaya dönüşmüştü.   Üniversitelerin siyasetin boyunduruğu altına girdiği, işe alımların, atamaların, yükseltmelerin siyasi kaygılarla yapıldığı bir ortamda akademinin idari ya da bilimsel özerkliğinden bahsetmek dahi mümkün değildir. Bugün gelinen aşamada ağır aksak özerkliğini koruyarak ayakta durmaya çalışan, siyasi iktidara mesafesini koruyan genç akademisyen adaylarının kendilerine yer bulabildiği bir, iki üniversite kaldı onlara da rejimin zerre tahammülü olmadığını tekrar tekrar görüyoruz. Barış için toplanan imzalar içerisinde bu kurumlardan akademisyenlerin ağırlıklı yer tutması tesadüf olmadığı gibi imzaların tasfiye için dayanak olarak kullanılması da şaşırtıcı sayılmamalı. Bugün üniversitelerde başlatılan cadı avı seçimlerin hemen ardından 657’nin kaldırılması yönündeki açıklamalarla başlayan, ODTÜ’de mescit tartışmaları ile devam eden bir sürecin devamı olarak görülmeli. Halihazırda üniversiteler büyük oranda yeniden yapılandırılmıştır ama siyasi iktidarın hegemonyasını tesis edemediğini hissettiği tek tük kurumların varlığı halen mide bulandırmaktadır.   Üniversiteleri ülkeden bağımsız ele almak elbette saflık olur. Adım adım ülkedeki demokratik kazanımların tasfiye edildiği, yargı başta olmak üzere tüm kurumların iktidar partisinin boyunduruğuna alındığı bir süreçten geçiyoruz. Parti devletinin tesisine giden bu süreçte iktidarın en önemli silahı farklı muhalefet blokları arasındaki temel karşıtlıkları yeri geldiğinde ön plana çıkararak birbirine karşı oynamak oldu. Ergenekon, KCK, paralel yapı operasyonu vs. derken pek çok hukuksuzluğa “ötekine” vurduğu sürece sessiz kalındı. İfade özgürlüğü bir arada durabilmek için son fırsattır. Atacak geri adım yok. Zira, arkamız uçurum. (Evrensel)  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat Birdal Arşivi