Süreç çok hızlı, biz yavaş!

e2 Ayrıca, hızından ivme kaybetmeden, bu doğrultuda ilerleyeceğini gösteren oldukça çok veri var. Ekonomik, sosyal, siyasal birçok alanda yaşanan uluslararası, bölgesel gelişmeler ve Türkiye’nin iç sorunları ve gelişmeleri bunu fazlasıyla kanıtlıyor. Dahası AKP gibi 12 yıldan bu yana ‘yıkılmaz kale’ görüntüsü yaratan partinin yolsuzluk, rüşvet, skandallarla sarsıldığı bu koşullar, gelişmelerin daha da hızlı olacağına işaret ediyor. İşçi, emekçi ve tüm halk güçlerinin tüm bu hızlı gelişmeler karşısında alacağı tutum ve belirlediği hedef şimdi daha da önem kazanmıştır. Daha önce de dikkat çekildiği gibi, Türkiye herhangi bir dönemden değil, yaşanmamış bir dönemden geçiyor. Egemen güç odakları arasındaki çatışmalar, yine politik hareketlerin iktidar ve rant kavgaları, ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan yeni planlar ve hamleler ‘bile’ kavganın büyüyeceğini gösteriyor. Yani egemen güç odakları arasında devam eden iktidar kapışması ve kavgasının bu haliyle süreceği beklenmemelidir. Hazırlıklar sürüyor ve henüz son hamlelerini yapmış değiller. Türkiye’nin Mısır ya da Ukrayna’daki gibi gelişmelere sahne olmayacağı düşünülemez. Egemen güç odakları arasındaki kavganın toplumsal bir kamplaşmaya bürünmesi, tüm birikmiş sorunların farklı egemen gerici, güç ve sermaye odakları çevresinde konumlanması ve farklı aşamada süren bir kapışmanın olmayacağını kimse söyleyemez! Tüm bu yaşananları seçimlere endekslemek, ‘seçimlerin halk iradesinin göstergesi olacağı’ propagandasının esiri olmak ise başka bir tehlike olacaktır. Seçimleri halk hareketini, halk direnişi ve demokrasinin kazanılması mücadelesi olarak ele almak yerine, tüm eşitsiz koşulları yok sayan, egemen güç odaklarının değişik görünümlü ‘sol’, sağ, milliyetçi, muhafazakar partilerinin derin etkisini yok sayarak halk cephesinin güç kazanması ve ilerlemesi mümkün olmayacaktır. İşte tam bu noktada sorun emek, barış ve demokrasi güçlerinin ne yaptığı ve ne yapacağı meselesidir. Nasıl bir hedef, hangi talepler, hangi kazanımlar ve nasıl bir iktidar sorularının yanıtları hiç değilse kabaca verilip, bu doğrultuda bir yürüyüş, bir örgütlenme, bir mücadele hattı belirlenemez ise düzen partilerinden her hangi birinin yeniden alternatif haline gelmemesi için hiçbir neden bulunmuyor. Burada tarihi sorumluluk HDP ve HDK’nin üzerindedir. Zira 2013 yılının başından bu yana yaşanan hızlı gelişmeler Türkiye demokrasi, emek ve barış güçlerine önemli olanaklar sundu ve bunları değerlendirmekte yetersiz kalındı. Ancak ‘Hayat olanak sunmaya devam ediyor.’ Buna rağmen bu durumu değerlendirme ve hamle yapma konusunda yeterli bir irade, müdahale gösterilemiyor ve ilerleme sağlanamıyor. Türkiye’nin emek güçleri geçen yıl Newroz’da ilan edilen çatışmasızlık sürecini tüm işçi ve emekçileri demokrasinin kazanılması, Kürt sorunun eşit haklara dayalı demokratik çözümünün sağlanması için harekete geçmek yerine beklenti, ya da rutin çalışmayı sürdürmeye devam etti ve bu hâlâ böyle devam ediyor. İşçi ve kamu emekçileri sendikaları, meslek odaları, emek, barış ve demokrasi güçleri kapsamında değerlendirebileceğimiz siyasi partiler, kitle örgütleri, aydınlar, akademisyenler, kadınlar gençler bu yönlü çabalarını birleşik bir güce dönüştüremediler. HDP ve HDK gibi, Türkiye tarihinin en önemli birleşik demokrasi cephesi bile bu sürece müdahalede yetersiz kaldı. ‘Hayat olanak sundukça’ bizim cephe, birkaç protesto eylemi ve samimi tepkiler göstermenin ötesinde bir irade göstermeyi sağlayamadı. Gezi direnişinin sunduğu olanakların da kapsayıcı ve mücadeleci bir halk hareketi olarak ilerletilmesi sağlanamadı. Olması gereken tutum ve refleks geliştirilemedi. Emek, barış ve demokrasi güçleri ya olup biteni taktir ederek, mutlu olarak izlemekle yetindiler, ya da her biri bir yerinden tutarak kendi gücünce ve kendi bildiğince değerlendirdiğinden dolayı, enerji birleştirilerek ve güçlü bir halk hareketi yaratılarak, tek hedefe yöneltilemedi. Kapitalizm ve burjuva yönetim sistemi sorunlar, çelişkiler, bunalımlar, yolsuzluklar ve sakandallarla maluldür. Dolayısıyla ‘hayat olanak sunmaya devam ediyor’ 17 Aralık da bunu gösteriyor. Öğrenemediklerimiz bir yana, dört bakan, oğulları ve Bilal Erdoğan’ın ortak olduğu yolsuzluk olayından sonra, Türkiye şimdi de Başbakan, oğlu ve ailesinin içinde olduğu yeni bir yolsuzluk olayıyla çalkalanıyor. Başbakan “Dublaj ve montaj” diyerek sıyrılmak istiyor. Peki bizim cephe, ‘hayatın sunduğu’ bunca olanağa rağmen ne yapıyor, ne yapacak?  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ender İmrek Arşivi