Arif Nacaroğlu
Soğan
Yayınlanma:
Güncelleme:
Seçimler yaklaştıkça özellikle seçime girecek adaylarda ve her gece televizyonda atıp tutan her gruptan yandaş trollerde heyecan yükseldi. Sokaklar henüz beklenen gürültü seviyesine ulaşmadı ama ilan panoları, elektrik direkleri, bilumum dikey şeylerin üzerinde partili başkan adayları ve parti liderlerinin posterleri titrek rüzgarın etkisiyle nazlı nazlı sallanıyor. Cumhurbaşkanından belde belediye başkanına kadar adaylar, arkalarında partilerinin bayrakları ve en sevecen (?) gülümsemeyle oy peşinde. Bir tek muhtarlarda parti yok. Bu ülkede Cumhurbaşkanı, bakanlar, belediye başkanları, belde başkanları partili olabilir ama muhtarlar olamaz. Onlar halka kredi kartı icra ihbarnamesi verirken tarafsız olmalılar.
Sadece bu mu? Bizim gençliğimizin önemli eylemlerinden olan, Bülent’in günler öncesinden şablonlar hazırlayıp boya karıştırdığı, değişik kalınlıkta fırçalar ürettiği, ustalık isteyen "Duvara yazı yazma" işi de iyice savsaklanmış durumda. Biri çıkıp "Yavaş yavaş devrim" yazdı diye Ankara adayı telaşta. "Valla ben yazmadım. Karşı tarafın provokasyonu" diye kendini savunuyor.
Terörist (?) pazarcılar, anarşist (?) hal esnafı seçim çalışması yapan iktidar partisi adayını pazar meydanında alkışlıyorlar. Ya korkudan, ya aymazlıktan. Ülkeyi soyup soğana çeviren, patatese muhtaç eden beyler bankadaki milyarlarına milyarlarca lira faiz alıp, ele geçirdikleri gazetelerde, televizyonlarda halka "Aman düzen bozulmasın, beka sorunu" algısı yaratıp midesinden sorunu olan halkı beyninden esir alma çabasında. Eminim bu kazan kazan çarkının hiçbir yerinde olmayan, belki de işsiz, genç desteklediği partiyi mahallesinin futbol takımı, başkanını da takım kaptanı sanıyor. Doğduğundan beri AKP ile yönetilen, hayatında bırakın sol iktidarı, CHP’nin ortağı olduğu bir iktidarı bile görmemiş, yaşamamış olan 20 yaşında bu genç televizyon ekranlarından bağırıyor, "Allah bize o günleri tekrar göstermesin, rabbim bizi CeHaPe iktidarından korusun. Büyüksün Reiiiiiiiiiis".
Dünyanın en pahalı benzinini kullanan şoförü, en pahalı mazotunu kullanan çiftçisi, çöp tenekesinden yiyecek arayan yoksul, sabah 8 akşam 10 kahve mesaisi yapan işsiz tüm yaşadıklarının sebebinin ülkeyi yöneten insanların aldıkları yanlış kararlar olduğunun farkında değil. Çünkü gerçek yaşamı ile sanal dünyası birbirine karışmış. Televizyon dizileri ile özdeşleşmiş. Arabasının arka camına padişah tuğrası çizip padişah veya reis olacağına inanmış. Beyni köreltilmiş. Ne olduğunu bile bilmeden "Sol" a karşı. Televizyon dizisinden etkilenip dedesinden kalan soyadını değiştiren bile var. Eskiden de böyleydi. Arkadaşım Selim, doktor Cüneyt Arkın’ı Malkoçoğlu, Malkoçoğlu’nu da kendisi sanarak tırmandığı minareden düşüp ayağını kırdığında, daha 13 yaşında anlamıştı Malkoçoğlu değil devrimci olması gerektiğini.
Büyük halk kitleleri gerçek bilgiye ulaşamıyor. Solun, sosyalizmin ne olduğunu ona han, hamam, yat, kat, ne katı gökdelen, sahibi faiz lobilerinin yönettiği televizyon kanalları anlatıyor. "İyi de sol hiç iktidar olmadı ve halimiz perişan" diyen biraz uyanık olanlara da veriyorlar mehter marşını damardan, "Ceddin deden, neslin babaaaan."
Tamam da, peki ya tencereye soğan?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.