ÖNCE ŞARKILAR BOZULDU SONRA HER ŞEY...

GÜVEN SERT / Konuk   Kadehinde zehir olsa Ben içerim bana getir Dudakların mühür olsa Ben açarım bana getir. Ağladığın geceleri Kalbindeki acıları Çekinmeden bana getir Sen tükenme beni bitir...   Ne güzel şarkıdır. Ne güzel şarkılarımız vardı bizim. Ne güzel türkülerimiz vardı. O ağacın altını şimdi anıyor musun? Elbet Birgin buluşacağız... Mavi boncuk... Dağlar kızı reyhan... Bunlar bizim gençliğimizden, çocukluğumuzdan. Daha eskilere girmiyorum bile. Binlerce şarkı. Pir Sultan, Karacaoğlan, Dadaloğlu... Gel beri, Mahsuni Şerif, Aşık Veysel, Ruhi Su, Bozkırın Tezenesi... Ne güzel ozanlarımız vardı bizim. Ne güzel türkülerimiz. Nerede şimdi onlar. Çocukluğumuzda mı kaldı? Biz son kuşak mıydık bu güzellikleri bilen, bu ezgilerden tad alan. Kimseyi kırmak, üzmek istemem. O yüzden şimdiki zamanların sözlerine, müziklerine hiç girmiyorum. Ama bizim ne güzel şarkılarımız vardı. Ne güzeldi türkülerimiz? Şarkılar, türküler zamanlarının tanığıdır. Tarihtir. Ahlaktır. Toplumun yansımasıdır. Belki bu yüzden girmek istemiyorum, şimdiki şarkılara. Bu toplum güzel toplum. Bu ülke güzel ülke. İnsanımız, güzel. Peki şarkılarımız? Şarkılarımız bozuldu... “O ağacın altı”... Böyle bir şarkı yazılmayalı kaç yıl geçti. Kaç kuşak eskidi? Biraz Yıldırım Gürses, biraz hem şehrimiz Üstad Halil Karaduman... Başka yok. “Kul olayım kalem tutan ellere”... Böyle bir türkü yakılmayalı kaç yıl geçti? Biraz Arif Sağ, biraz Ahmet Kaya... Başka yok. Şairler, ozanlar, bestekârlar, ressamlar... Velhasıl kelam sanatçılar toplumun tarih tutucusudur. Yakın tarihe bakın. Ne var? “Çikita muz”. “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey” demişti üstad Oktay Akbal... Yanılmıştı. Çünkü ekmekler bozulmaya başladığında, şarkılar, türküler çoktan bozulmuştu bile. Ekmekler daha sonra bozuldu ki, her şeye dahildiler. Bir sebepten Gaziantep’in ücra köylerinden birine yolum düştü. Dönüşte köyde yaşayan 4 genci 15 km uzaktaki bir beldeye kadar götürmek üzere arabama aldım. Köyde Lise olmadığı için hergün 15 Km. yol gidiyorlar. Çevredeki diğer 4 köyde de lise yokmuş. Anayola doğru ilerlerken, köy çıkışında kocaman bir inşaat gördüm. -Lise yapıyorlar inşallah! dedim. Gençlerden biri: -Yok, abi, Külliye yapıyorlar. Şıhımız da Mardin’den gelecek, dedi gururla. -Lise yapsalar da etraftaki bütün köyler buraya gelse daha iyi olmaz mı? Dedim. -Bu da lazım abi... dediler. Başka birşey de sormadım. Konuşmadım. Lisesi olmayan köye Külliye. Şıhı da Mardin’den gelecek... Oysa biliyorum ki, lisesi olmayan bu köylerin hepsinin camilerinde Kur’an Kursu zaten var. Ve köye külliye yapılıyor, Şıhı da Mardin’den gelecek, diye sevinen gençlerin ellerinde son model gavur malı telefonlar, ayaklarında Adidaz ayakkabılar, montlarında RAP gurubu 50 Cent’in çıkartmaları var! Sanırım şimdi bir adım daha geriye gitmek gerek. Önce eğitim bozuldu. Sonra şarkılar, türküler, ekmekler... Elde ne ne kaldı ki. “Kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir”...  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi