Karartma günleri

  Böylesi günlerden geçiyoruz. Gerçeğe işaret eden, gerçeğin üzerine yönelen her ışık karartılıyor. Savaşa karşı olan düşman gösteriliyor. İşçinin emekçinin sorununu dile getiren şimşekleri üzerine çekiyor. Kürt’ten, Alevi’den, kadından, gençlikten söz eden makbul sayılmıyor, oyun bozan, Türkiye’nin ilerlemesini istemeyen hain muamelesi görüyor. Emek, barış, demokrasi diyen yazarlar, gazeteciler, aydınlar, sanatçılar, işçiler, kamu emekçileri ya terörist ya da darbeci diye gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, tutuklanıyor. Gazeteler kapatılıyor... Televizyonlar susturuluyor... Radyolar kapatılıyor, basılıyor, çalışanlar tartaklanıyor, gözaltına alınıyor. Hiç bir demokratik sese tahammül edilmiyor. Emek sözcüğünün hiç bir yerden sızmaması isteniyor. Hiç bir çatlaktan barış geçmesin... 12 televizyon, 11 radyo bir anda susturuldu. Hayatın Sesi... İMC... TV1O, ZAROKTV, AZADÎ, VAN.... Karanlığa özgürlük değmesin, çirkinlik gösterilmesin, demokrasi diye bir laf edilmesin isteniyor. Karatma geceleri değil, karartma günleri yaşıyoruz. İktidarın ekonomik, sosyal, siyasal, her alanda artarak süren baskıları, artan sömürüden, tükenen temiz havadan, boğulan toplumdan bahsedilmesi iktidardakileri çıldırıyor. HDP düşman parti olarak tecrit edilmek, giderek silinmek isteniyor. CHP’nin söylediği hiç bir şeyin kıymeti kalmasın istiyorlar. Onun içine çekildiği kulvarda ilerlemesi, “Yenikapı Ruhu” dedikleri kumpasın içinde sıkışıp iktidarın esiri olarak her şeye boyun eğmesi isteniyor. MHP zaten dünden teslim olmuş, faşist bir yönetim sürecinin tahkimi, bir dönemin Milliyetçi Cephesi gibi bir sürecin içeride ve dışarıda savaş politikalarıyla tahkim edilmesini istiyor. Ekranlar iktidardakilerin salına salına gezindikleri, en küçük aykırı sese tahammülün bitiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir kaç gün önce, CNNTÜRK’te Burhan Kuzu ile İstanbul stüdyolarında programa katılan değerli aydın Erdoğan Aydın’ın tartışması bu duruma açık kanıttır. Susmayan, gerçekleri dile getirmekten, kameralarını gerçeğin üzerine doğrultmaktan korkmayan bir televizyon, bir kaç radyo vardı onları da susturdular. Susun, yerinize oturun, yoksa daha da kötüsü olur diyorlar... Düne kadar tümü Fethullah Gülen’in eteğini öpen durumda olup da bugün iktidarın borazanı olan birine “Bak sen zamanında şunları yazdın, bunları söyledin, FETÖ dediğin örgütün bir elemanı gibiydin” demeye kalkan gazeteci hedef oluyor. Oysa “Ne istediniz de vermedik” diyen bir Cumhurbaşkanı var... Ve üstelik dün ne olursan ol bugün iktidarın yanında saf tutmuşsan dün hiç önemli değil süreci içindeyiz. “Benim FETÖ’yü desteklediğimi dile getirerek, yazdığım tweetleri okuyarak beni hedef gösteriyorsun, başıma gelen bir şey olursa sen sorumlusun” diyen kadın gazeteci yine CNNTÜRK’teki programda gerçeği ifade eden Kemal Göktaş’ı bir anda hedef haline getirebiliyor. Gerçekten öcü gibi korkulan, yalanın baş tacı edildiği bir süreçtir içinden geçtiğimiz. İktidarın esiri olmuş çok güçlü bir medya oluştu... Öyle bir noktaya geldik ki, olanakları olsa güneşin doğuşunu engelleyecekler. Günün aydınlanmasının bile engellenmek istediği karanlık bir kafanın egemenliği ile kuşatıldık. Tüm bu yapılanların demokrasi adına yapıldığı söyleniyor. Darbelere karşı demokrasi savunuluyormuş. Bir de slogan yarattılar, “Biz Milletiz, Türkiye’yi Darbeye Teröre Yedirmeyiz” Artık iktidara gözünün üstünde kaşın var demek bile ya terörist ya da darbeci olarak hedef oluyor. Ancak bir de şu var; Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Bir de her karanlığın bir sonu, her çıkışın bir inişi... Karanlıktan medet umanların akıbetine bakılırsa bu rahatlıkla görülecektir...        

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ender İmrek Arşivi