Arif Nacaroğlu

Arif Nacaroğlu

Emerike

  Bizim zamanımızda tecrübeli darbe mağdurları, darbe sinyalini aldıklarında ne yapacaklarını iyi bilirlerdi. Darbeyi kimin yaptığına bağlı olmaksızın bedelin yine solculara, emekçilere, öğrencilere ödettirileceğini bilen eski tüfekler, önce evdeki kitapları güvenli bir yere aktarmanın telaşına girerdi. Başlığında, arka sayfasında, dip notunda bırakın sosyalizmi, “sos” geçen yemek kitapları da dahil, kırmızı kapaklılarından başlayarak tüm kitaplar hacı eniştenin evine taşınırdı. Güvenecek eniştesi dahi olmayanlar, olsa bile eniştesi hacı olmayanlar mecburen imha yoluna gider ve kitaplar, Orta Çağ’dan beri işleyen en iyi yol olarak görüldüğünden, yakılırdı. Kitapları apartman boşluğuna atmak, genelde hayattaki ilk darbesini yaşayanların tercih ettiği ancak darbeyi yapanların ilk bakacakları yer apartman boşlukları, kömürlükler olduğundan ve bulunan kitaplar yüzünden komşuların da hırpalanması yolunu açtığından, en acemi yoldu. Babalarından aldıkları tüyo ile uyanık öğrenciler fizik, kimya, biyoloji gibi, başlığında “General” kelimesi bulunan Amerikan dilinde yazılmış kitaplarını da her ihtimale karşı güvenli bölgelere kaydırırlardı.   “Sayın Başbakanımız Beyaz Saray’ın mübarek merdivenlerini tırmanıyor” anonsundan bu yana hemen tüm darbelerin arkasında olduğu rivayet olunan emir komuta zinciri içerisindeki bizim çocukların meşru babaları darbe sonrası o malum sıkıntılı dudak hareketi ile darbecileri kerhen(?) destekliyor gibi yapardı. ODTÜ’de elçilerinin arabasını yakan komünistler dönemin faşistleriyle el birliği içinde halledilip, işçi ve emekçilerin sendikal hareketleri ezilip, o güne kadar elde ettikleri kazanımlar bir bir geri alındıktan, dolar milyarderi sayısı yeterli seviyeye ulaşıp gerekli aktarımlar yapıldıktan sonra acilen demokrasiye geçilmesi yönünde nutuklar atarlardı.   Bu sefer öyle olmadı. Bir kere darbe darbe gibi olmadı. Saat 21’de başlayan darbeyi daha darbeciler bile duymamışken 21.02’de twitter üzerinden Amerikan kanalları dünyaya duyurdu. Başına silah dayanmış olduğu halde mesleğinin tüm ciddiyeti ve vurgularıyla bildiriyi okumaya çalışan basın emekçisinin TRT’den okumak zorunda kaldığı darbe bildirisini dinlerken ilk söylediğimiz “Ulan bu devirde darbe mi olur? Köprüde trafik cinneti geçiren binlerce kişinin önü 3 tankla değil, NATO’nun tüm kuvvetleriyle kesilse hava. Bizim millet her şeye katlanır, trafikte beklemeye katlanamaz lan.  Yine elektrik faturalarındaki TRT payını arttıracaklar. Aba altından sopa gösteriyorlar” oldu.   İşin rengi anlaşılıp, darbenin gericiler içerisindeki en gericiler tarafından yapıldığını ve esasen meşru babaların öz evlatlarının işin içerisinde olduğunu kavradığımızda ilk aklımıza gelen Maraş’tan tanıdığımız Alexander Peck, Paul Henze, Graham Fuller oldu. Halk darbecileri çuvala koymakla meşgulken, malum kişiler kalabalıkları Alevilerin, Kürtlerin, sosyalistlerin yaşadıkları mahallere çağırıyorlardı.   Neden sonra aklımıza evdeki dokümanları(?) temizlemek geldi. Önce, bacanağın oğlunun düğününde çalgıcılara, geline, gelinin kaynanasına, damadın arkadaşlarına, kaynatanın kahveden arkadaşlarına atmak için aldığımız sahte 1 dolarların içinde F serisi ile başlayan ve yarım yüzyıllık tescilli sosyalist beynimizi bir anda darbeci olarak lekelemeye muktedir 2 banknotu, üzerindeki devlet büyüğünün resminden özür dileyerek yaktık. Başka da yakacak, atacak bir şey bulamadığımızdan ve izinlerimiz de iptal edildiğinden evde oturup darbenin darbesini, daha önce sesi çıkmadığı halde şimdi “FETÖ’cüler bana çok eziyet etti” diye ağlaşarak, aklanmaya çalışanları, Esad’a Esed diyenlerin her an çıkıp, Emerike diyebileceğinin hevesi ve beyhude beklentisiyle izlemeye başladık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arif Nacaroğlu Arşivi