Daha birçok katliam sayabiliriz.

e2 Madımak, Roboskî, Suruç, bir de Arınç Katliamların arkasındaki politikalar ve onun uygulayıcısı olan çokça politikacı da sayabiliriz. Ama buna gerek yok. Zira bir liste çıkarmaya kalksak içine girmeyecek hükümet, içine girmeyecek burjuva politikacısı, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, bürokrat neredeyse yok gibi. Sistem buna müsait olunca, sistemin içindeki unsurlar da onun bir bileşeni haline geliveriyor. Sorun sistemin kökten değişiyle ilgili... Bozuk düzende sağlam çark olmaz gibi... Ne yazık ki Türkiye’nin tarihi halka, işçi ve emekçilere, gençlere yönelik katliamlarla dolu. Şiddete ve kana doymayan egemenler her dönem yeni tetikçiler bularak halka kıymaya, halk çocuklarını katletmeye devam ediyorlar. Geriye dönüp bakıldığında nice katliamlar yaşadığımızı görürüz. Derin ya da açık devletin MİT-CİA-MOSSAD iş birliği ile gerçekleştirilen onca katliam yaşadık. JİTEM’in, Hizbul-kontranın, taşeron örgütlerin katliamları biliniyor. Bu devlet nice “Kurşun yiyen ve kurşun atan kahraman” yarattı. Bugünün IŞİD’cileri de aynı kaynaktan besleniyor. Sistemin tohumu kendinden, ektiği, sulayıp büyüttüğü onca örnek var. Bu gün yaşadıklarımız da o ektikleri tohumların ürünü... “Suruç’ta ölenlerin arasında neden milletvekilleri ve HDP yöneticileri yoktu?” mealinde sözler sarf eden, soru soran kafa; bu tohumları eken, sulayıp büyüten kafa değilse ne? Soruyu insani bir yerden sormak yerine, başka bir zihniyetle sormak hangi aklın kârı olabilir! “Üzgünüz, ulusal yas ilan ediyoruz. IŞİD’i lanetliyoruz” demek yerine böyle konuşmak ne kadar insani! IŞİD’i besleyip, büyüten ve onların Türkiye’nin içinde dayanaklarını daha da güçlendiren politikaları uygulayagelenlerin hiç utanmadan şunlar neden ölmüyor, bunlar neden ölmüyor diye soru sorabiliyor olmaları önümüzdeki dönem açısından da kaygı vericidir. Zira Türkiye tarihi bu zihniyetten, bu politikacılardan çok çekti. Hâlâ çekiyoruz. Türkiye’nin IŞİD’ten çektiği de AKP politikalarının doğal sonucudur. Böylesi akla ziyan yorumların nasıl algılandığını gösteren çok da örnek var. “Neden milletvekilleri ve HDP yöneticileri ölmedi?” demenin insani hiçbir izahı olamaz. Bu kafalar Türkiye’nin tarihinde onca katliamın, kan ve göz yaşının yaşandığı dönemin yöneticileridir. Ve onca acılar yaşadık. Ve ne yazık ki, hâlâ bu kafalar çıkıp böyle konuşmalar yapabiliyor ve hâlâ bunlar devleti yönetebiliyor. Hepsi de aynı kaynaktan beslenen, aynı zihniyete sahip, aynı tornadan çıkmış gibi. Suruç Katliamı da bu kaynağın sonucudur. Bu defa IŞİD denen insanlık düşmanı cani bir örgütün gerçekleştirdiği katliamla Pirsus’ta (Suruç) 31 devrimciyi, genç insanı, yoldaşı, güzel insanımızı kaybettik. Onlarca kardeşimiz, dostumuz, yoldaşımız yaralandı. Tıpkı Sivas Katliamı gibi... Roboskî gibi... 1977 Taksim Katliamı gibi... Gazi, Maraş, Çorum, Ümraniye... Ahmet Arif’in “dom dom kurşunu’nda anlattığı Van Özalp Katliamı gibi. Sivas’ta otele ateşe veren zihniyetle ve onların arkasındaki yaklaşımla tıpa tıp uyan bir sahne daha yaşadık. İnsanlık düşmanı güçlerin ürünü bir katliam. Egemenler halkları, farklı inanç ve kültürleri, farklı ulusları bir birine karşı kışkırtmak için onca katliam gerçekleştirdiler. Onca faili meçhul denen ve aslında devletin arka odalarında karar alınıp gerçekleştirilen infazlar yaşadık. Ve doğal olarak hiç biri aydınlatılmadı! Öncesi bir yana İttihat ve Terakki’den bu yana bunu yaşıyoruz.  Temelini onlar attı ve mirasını kararlıca sürdüren sistem partileri devam ettirdiler. Ermeni katliamlarından, soykırımdan, Dersim Katliamı’na... Bu defa Türkiye’nin her dilden ve inançtan ailelerinin sosyalist gençleriyle Kürt halkının buluşmasına bomba konuldu. Seçimlerde kazanılan başarıya bomba konuldu... Eşitliğe, özgürlüğe, demokrasi ve kardeşliğe bomba konuldu. Rojava devrimini hazmedemeyenlerin, “PYD IŞİD’den daha tehlikeli” diyenlerin gerçekleştirdiği bir katliam yaşadık. Neden milletvekilleri ölmüyor diyen kafaların ülkeyi yönettiği bir ülkede tedirgin olmamak için hiçbir neden bulunmuyor. Ancak yapılması gerekenleri yapacağız. Başka yolu yok! Barış Blokunun çağrısı ve pazar günü yapılacak büyük yürüyüş bu açıdan önem kazanıyor. Barışın, demokrasinin, eşitliğin ve özgürlüğün sesini daha çok çıkarmalı, mücadeleyi daha da yükseltmeliyiz. Suruç’ta katledilen devrimci gençlerin iddia, ideal ve mücadelelerini böyle sürdürebilir ve başarabiliriz.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ender İmrek Arşivi