Ender İmrek
Çürüme ve yavuz hırsız misali
Yayınlanma:
Güncelleme:
Çürüme sürüyor. Hem de çok hızlı…
Yüzsüzlük ve yavuz hırsız hali de paralel olarak artıyor. Bünye hepten müsait hale gelince, virüs dilediği yere yuvalanıp boy veriyor.
Çürüme her yana işliyor ve kokusu yeri göğü sarıyor.
Kendini koyvermiş bünyeyi sarmış olan çürüme giderek derinleşiyor.
İçin için… Bağırıp çağırma ondan. Şiddeti arttırma, milliyetçiliğe, tekçiliğe, orduya polise, yargıya, yürütmeye, yasamaya hücum ondan…
Ne şiddet, ne zorbalık, ne de kıyım geçebiliyor çürümenin ve yayılan pis kokuların önüne…
Bir bakıyorsunuz, Ensar’dan, bir bakıyorsunuz bir ihaleden, maden ocağındaki katliamdan, bir saray soytarısının dilinden, Kürde uygulanan sınırsız zorbalıktan, Ankara’dan, Suruç’tan… Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi…
Bir bakıyorsunuz bir kalemşorun satırında, bir bakıyorsunuz KAİMDER’den ya da başka bir iktidar uzvundan…
Bataklık ve sinek döngüsü…
Bir değil, beş değil, tüm uzuvları saran bir çürüme halidir yaşanan…
Kir ve pasın, iğrenç olanın olağan hale geldiği bir zamanda hangi birini sayalım!
Cuntalara, darbelere, diktatörlüklere, dünyadaki emsallerine taş çıkaran bir süreç yaşanıyor. Öyle ki, ne kadar böbürlenseler azdır! Öncekilerin pabuçlarını dama atmakla ne kadar övünseler yeridir! Demirel’in yeğeni Yahya’nın hayali ihracat olayı günümüzde yapılanların yanında devede kulak kalır.
Eski bir başbakan bir kumar masasında yumruk yemişti, bugün yaşananlar karşısında insan ne diyeceğini bilemiyor! Dünyaca ünlü hırsızların önüne yatmalar, tonlarca altın ve dolaşımdaki milyar dolarlar… Sabahlar, akşamlar… Yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlıkta had yok, hesap yok!
Boyut boyut, katman katman…
Büyük, çok büyük oynadılar. Ancak çürüme de büyük ve büyük batacaklar.
Bu kaçınılmaz. Geçmişten ders çıkarmış, öyle küçük oynamakla büyük hesap, yüksek hedef yakalanamayacağını düşünmüş, hesap kitap bilen, çekirdekten yetişme kadrolar olsalar da bu bir yere kadar.
Her şeyin bir sonu var…
Çürümeyi durdurmak, kokuyu hapsetmek mümkün olmuyor.
Kapatmak, halının altına sürmek, yalana sarılmak, medyayı kullanmak, zorbalığı artırmak da bir yere kadar. İktidar, yasama, yürütme, yargı, medya, ordu, polis de bir yere kadar…
Vatan, millet, bayrak, ezan, din bir yere kadar… Anlaşılan o ki, bulaşanlar için adeta şerbet oluyor, içtikçe içmek istiyorlar.
Hiç böyle bir zaman görülmedi. Bir bakıyorsun ta Singapur’dan, kumar masasından yayılıyor kokular. Ya da kamu mallarının yağmasında, hanların üç kuruşa vakıflara peşkeşinde…
Çürüyeni görmemek, kokuyu duymamak mümkün değil.
Bir bakıyorsunuz taciz, tecavüz…
Başınızı nereye çevirseniz gözünüze batıyor, ürperiyorsunuz, tüyleriniz diken diken… Mideniz bulanıyor, burun direğiniz kırılıyor.
Çürüme derinleşerek yayılıyor; bazen bir sözle… Bazen kokmuş bir dilden dökülenin daha derinden geldiğini, beyinlerini ve yüreklerini kuşattığını, gözlerini kör ettiğini görüyorsunuz.
Balık baştan kokar misali, çürüme baştan başlayıp, tüm vücuda, tüm uzuvlara sirayet etmiş bulunuyor. Bir yeri sarsan koku başka bir yerden, bir deliği kapatsan başka bir çatlaktan sızıveriyor.
Çürümeyi ve onun yaydığı kokuyu durdurmak mümkün olmuyor.
Çürüme vücudun tüm uzuvlarına yayılmış, için için işleyen, amansız bir hastalık halinde yayıldıkça yayılıyor. Önüne geçilmez, engellenemez bir kanser türü…
Zorbalıkla, şiddetle, Kürde karşı süren kıyımla üstü örtülmeye çalışılsa da olmuyor. Tek bir hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet dosyası bulunmayan HDP’li vekillere saldırıp, dokunulmazlıklarla korkutmak ve dahası kaldırıp, onları hapse atmakla da çürüyeni gizleyemiyorlar.
Milliyetçilik ve ırkçılıkla zehirlemek, dinle, tarikatla izahat, çürümeyi sıvamak da bir yere kadar.
Casusluk diyerek gazetecileri içeri atmakla durdurmak bir yana, yeni yaralar açılıyor ve çürüme kokuyla birlikte daha da dayanılmaz oluyor. Akademisyenleri üniversiteden atmakla, barış diyenleri hapse tıkamakla, yazı yazanı, konuşanı hedefe koymakla, demokrasi diyeni ezmeye kalkmakla, özgürlük diyene küfür etmekle, bağırıp çağırmakla da çürüme durdurulamıyor. Çürüme arttıkça bağırış daha çok duyuluyor, acz büyüyor.
Ancak… Çürümenin ve kırılmanın bu evresinde, kendi içinde bir sahte alternatif yaratmanın önüne geçmek için örgütlü halk muhalefeti hepten önem kazanmış bulunuyor. Ve işte bu yıl 1 Mayıs’a böylesi bir dönemde giriliyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.