Arif Nacaroğlu

Arif Nacaroğlu

Barışa tez

  Dünyada iki yaşam biçimi var. Birincisi savaş içinde yaşamak. Diğeri barış içinde yaşamak. Biri varken diğeri yok. Ama birinde yaşarken diğerini arzulamak, istemek, o şekilde yaşamak için çabalamak, konuşmak, yazmak var. Dünya savaşları böyle başladı. Siz bakmayın birinci dünya savaşının Sırp gencin Avusturya prensini öldürdüğü için başladığı masallarına. Öncesinde inanılmaz bir propaganda savaşı başlamıştı. Afrika, Asya, Ortadoğu gibi sömürge ülkelerden pay alma savaşı kızışmış ve temelde tükenmeye yüz tutmuş devasa imparatorluklar sermayenin paylaşım sofrasına konmuştu. Savaş istenen sonucu vermedi. İmzalanan barış anlaşmalarında hak ettiğini alamadığını düşünenler Yahudi düşmanlığı, komünizm karşıtlığı üzerinden başlattıkları söylem savaşını, birincisinin üzerinden henüz 20 yıl geçmişken, silahlı savaşa döndürdüler. İsa’dan öncekileri saymazsak dünya savaşının ikincisi başlamıştı. Kan gövdeyi götürdü. 30 milyondan fazla kişi öldü. O dönemde de savaş karşıtı olmak, barıştan bahsetmek vatana ihanetle eş değer sayılıyordu. Hitler’i desteklemeyen, Nazizm karşıtı yazılar yazan, barış isteyen kim varsa ya kaçtı, kaçamayanlar toptan yok edildi. Sonunda “savaş” diyenler yine yenildiler. İşçilerin, emekçilerin ülkesi büyüdü, güçlendi. Dünyanın diğer ülkelerindeki işçilere, emekçilere, köylülere umut oldu. Ve üçüncü dünya savaşı başladı. Bu kez yöntemler değişmişti. Zengin ülkeler savaşlarda kendi çocuklarını öldürmüyorlardı. Eski Roma’dan bildiklerini uygulamaya başladılar. Küçük yaşta alıp gladyatör olarak yetiştirdikleri yoksul çocukları aslanların önüne atmaya başladılar. Toprakları kirlenmesin diye savaşlarını bu yoksul insanların yaşadığı topraklara taşıdılar. Roma’da onur için savaşan gençlerin yerini din için, mezhep için savaşan gençler almıştı. Üç kuruşluk bir köy, bir birinin bir diğerinin eline geçiyor, bin liralık evler milyonluk füzelerle vuruluyordu. Savaşlar savaşı dışarıdan seyredenler için bilgisayar oyunundan başka bir şey değildi. İnsan öldürmek için ateşlenen füzeler, bombalar “Gökten düştü” denilerek sanallaştırılıyor, masumlaştırılıyordu. Dünya tarihini, savaşların sonuçlarını, hiçbir savaşın mutlak galibinin olmadığını, kimsenin kimseyi öldürerek bitiremeyeceğini bilen insanlar, okumuş yazmış erkekler, kadınlar, konuşmayı düzgün öğrenmiş çocuklar savaşa karşı çıkıyorlardı. Savaş içinde yaşamak istemiyorlardı. Herkes kendi bulunduğu yerden bir şeyler yapma telaşı ve sorumluluğunda, yazarak, çizerek, bağırarak insan ölümlerini durdurmak istiyordu. Bir genç çıktı ve “Barış İnşasında Kadınların Rolü: Dört Farklı Kentteki Kadınların Barış Deneyimleri” başlıklı tez yapmaya karar verdi. Ama daha önce barışı, barış konuşmayı yasaklayan kafa bu başlıktan hoşlanmadı. “Barış” ifadesinin “maksadını aştığını” iddia etti. Ama o güne kadar “savaş” kelimesinin maksadını aştığını hiç söylememişlerdi. “Barış için Kadınlar”, “Barış Anneleri” gibi örgütlenmelerin sakıncalı olduğunu düşünüyorlardı. Maazallah barış olursa, silahlar susarsa, gündem değişir, “savaş” diye çırpınan dürzülerin diğer foyaları gündeme gelirdi. Onlar için yaşama ait her oluşum sakıncalı, diğerleri iyiydi. Tez çalışması yapmak isteyen gence hocası sahip çıkıyor ve dünyaya ve insanlığa karşı (Bir kısım tepedekilere karşı değil) olan sorumluluğuyla “Barış üstüne çalışmak bilimsel sorumluluktur” diyordu. Diğer zibidiler “Zinhar olmaz. İlla savaş” diye çıkışıyor, belki de hocaya, öğrencisine tıpkı dünya savaşlarında insan katledenlerin yaptıkları gibi sopa gösteriyorlar, “Var” zannedilen bilimsel özerkliğin son kıpırtılarını da yok ediyorlardı. Tarih savaş isteyenleri, savaşanları hep kötü, barış için çırpınanları hep iyi andı. Ancak bu kez işi tarihin adaletine bırakmamalıyız. Her ölüm savaşın ateşine atılmış bir kıvılcım, her ölüm barışa vurulan bir büyük darbe. Barışı hemen sağlamalıyız. Öldürerek bitiremeyiz ne insanı, ne düşünceyi.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arif Nacaroğlu Arşivi