Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi..
Yayınlanma:
Güncelleme:
15-16 Haziran Direnişinin ardından 45 yıl geçti. Türkiye İşçi Sınıfının Mücadele Tarihinde toplumsal ve siyasi sonuçları açısından bu direnişi aşan bir mücadele yaşanmadı. 12 Eylül Faşizmi sonrası işçi sınıfı mücadelesi ve sendikal dönemi değerlendirdiğimizde 15-16 Direnişinin önemi daha da artar, artmaktadır. DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 1967 ‘de Türk-İş’in sarı sendikacılığına karşı, bu konfederasyondan kopan 5 sendika tarafından kurulmuştu. DİSK kuruluşundan hemen sonra hızla örgütlenmeye başladı. Bu durum parababalarını ürküttü. DİSK’in mücadelesini engellemek için dönemin iktidarı Demirel Hükümeti, bir yasa çıkartarak, iş kolu barajları koydu.
15 Haziran 1970'de DİSK Üyesi işçiler işyerlerinde DİSK'i ortadan kaldırmayı amaçla yasaya karşı direnişe geçerler. İş bırakmayan işyerlerine ve diğer işçi kardeşlerine de çağrılarını yaparlar işçiler. 15 Haziran 1970 sabahı bütün fabrikalarda üretim durmuştur. İşçiler ellerinde bayraklar, üstlerinde işçi kıyafetleri yolları doldurdular. Yürüyüşler dört ana kol üzerinden gelişiyordu genel olarak, Birinci kol; Anadolu Yakası'nda, Ankara Asfaltı üzerinde. İkinci kol; Eyüp-Alibeyköy-Silahtar-Cendere üzerinde, Üçüncü kol ;Topkapı, Çekmece,Zeytinburnu. Dördüncü kol; Levent-Boğaz Güzerğahı. Bütün yollar tutulmuş, trafik durmuştu.200 büyük fabrika olmak üzere diğer işyerleri ile birlikte 150 bin işçi yürüyordu. Ankara-İstanbul trafiği kesilmişti. Haberleşme aksamış hayat durmuştu. Gebze'den başlayan yürüyüş Kartal Bölgesi işçilerini de alarak dev görkemli bir yürüyüşe dönüşmüştü. Yürüyüş kollarındaki işçiler ''Kahrolsun Sermaye Diktası'',''İşçiyiz Güçlüyüz, Anti-Demokratik Sendikalar Yasası İstemiyoruz'', ''AP İktidarı Bizim İktidarımız Değildir.'' gibi sloganlar atıyorlardı. Dev-Genç, İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD) gibi devrimci gençlik ve halk örgütlerinin yönetici ve temsilcileri de bu Şanlı İşçi Direnişinde devrimci sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyorlardı. Direniş, yalnızca İstanbul'la sınırlı kalmamış, İzmit, Adapazarı, Ankara ve İzmir'de de işçiler de direnişe katılmışlardır. Türk-İş'e bağlı işyerlerinde çalışan işçiler de kitlesel olarak direnişe katılmışlardır.
16 Haziran günü de aynı güzergâhlarda, kilometrelerce kortejlerden oluşan yürüyüşler devam etti. Yürüyüş kollarının birleşmemesi için kurulan polis barikatları aşıldı. Yer, yer çıkan çatışmalarda olsa barikatlar aşıldı. Kartal-Kadıköy yürüyüş kolunda AP(Adalet Partisi) Binası ile Demirel’in kardeşlerine ait bir fabrika direnişçi işçiler tarafından tahrip edildi. Direnişçi İşçilerin merkezlere gelmemesi, işçilerin birleşmemesi için köprüler açıldı, vapur seferleri durduruldu. En şiddetli çatışmalar Kadıköy-Yoğurtçu Parkı çevresinde oldu. Polisin silah kullandığı çatışmada üç işçi kardeşimiz Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram ve Mehmet Gıdak şehit oldular. Ayrıca çıkan çatışmada bir toplum polisi ile esnaf da yaşamını yitirdi. Bakanlar Kurulu 16 Haziranda toplanarak Sıkıyönetim ilan etti. DİSK'e bağlı Sendikalar basıldı. işçiler, sendika yöneticileri, Dev-Genç, İPSD yöneticileri gözaltına alındı, tutuklandı. Haklarında davalar açıldı, cezaevlerine atıldı. Direniş sona ermişti. Ancak, Topkapı, Silahtarağa, Levent, Bakırköy, Kâğıthane, Kartal, Gebze, Kocaeli ve Adapazarı'nda bulunan metal-lastik vb. bazı işyerlerinde işçiler işbaşı yapmak istemeyerek direnişe devam etmek istediler. Sıkıyönetimin baskısı ile işçiler işbaşı yaptırıldı. Beşbin işçi işten atılır. Daha sonra çıkartılan yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir.
12 Mart 1971 darbesi, bu koşullarda gelir. İşçi sınıfının haklarına karşı en büyük müdahale 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle olmuştur. Tekstil İşverenleri Sendikası başkanı Halit Narin “Bu güne kadar hep işçiler güldü, artık biz güleceğiz” demiştir. Bir ülkede demokratik olup olmadığı işçi-işveren işliklerinde özgür bir toplu pazarlık düzeninin olup olamadığıyla anlaşılır. Ülkemizde bu düzen 12 Eylül ile bitirilmiştir. Onüç yıllık AKP iktidarı döneminde İşçiler için koşullara daha da ağırlaşmıştır. Özel istihdam büroları yasası çıkarılmıştır. Taşeron uygulaması bütün alanlarda yaygınlaşmıştır. İkide bir kıdem tazminatının kalkmasından söz edilmektedir.
Daha bir hafta önce seçim yaşadık, bir ülkede seçimlerin olması demek demokratik düzenin yaşadığı anlamına gelemez. Bu durumu en iyi bir şekilde işçilerin emekçilerin çalışma düzeninden anlarız. İşçi sınıfın örgütlü mücadelesiyle haklarını alması ve özgür toplu pazarlık düzenin gelmesi bir anlamda ülkeye demokrasi gelmesi anlamına gelir. Halk olarak başta İşçi sınıfımız olmak üzere mücadeleyi, hem ekonomik hem de siyasi alanda vermek zorundayız. 45.Yılında Selam olsun 15-16 Haziran Direnişini Yaratan Türkiye İşçi Sınıfına!
ercankosmanoglu@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.