Ender İmrek
Yeni yıla girerken...
Yayınlanma:
Güncelleme:
Yeni umutlarla, mücadele ve direniş çabalarıyla böylesi bir yıla mahkum oluşumuzun nedenlerini sorgulayarak giriyoruz yeni yıla...
Her yerde bunun arayışını ve çabasını görmek...
Zira buna fazlasıyla ihtiyacımız var. Her birey, her kurum, parti, sendika, meslek odası, mahalle sakini, işçi, emekçi, genç, yaşlı... Ezilen ve sömürülen herkesin buna ihtiyacı var... Sormalı, sorgulamalı, tartışmalı ve bir daha böylesi bir yıl yaşamamak için hızla adım, yeni örgütlü ve kararlı adımlar atmalıyız.
Zira derslerle dolu çok kötü bir yıl geçirdik...
Dünyanın dikkatleri zulme yöneldi bizlerin çektiği...
Zalimler yarışındaydı dünyanın bir yeri, öncekilerine rahmet okutan...
Nice darbelere, nice acılı yıllara bedel bir yıl geçirdik...
Ağır günler, zehir aylar...
Faşizan uygulamalardan tahkimine faşizmin...
Darbeleri, darbecileri fersah fersah aşan...
Boyun eğmeyen her sesin, her çabanın terör ve terörizm sayıldığı şiddetin kutsandığı bir yıl.
Durup, arkasından “Nasıl bilirdiniz” diye bir soru sorulacak olsa, yüzüne söylediklerimizi arkasından da söyleyeceğimiz, karanlık, korkunç bir yıl...
Dönemler, yıllar oldu böyle karanlık, böyle kötü, böylesi hiç yaşanmadı gibi...
Yürekleri ağza getiren, her sabahı yeni bir acıya uyanılan, her anı zehre bulanmış bir koca yıl...
Zulümle abat olunan, gitmek, bitmek bilmeyen bir yıl...
Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz lokma tatsız, tuzsuz...
Her şey zehir oldu, boğazımız durdu.
Yalan, riya, takiye arşa değin...
Ne çok eve ateş düştü, ne ocaklar söndü, ne çok ev basıldı, ne çok gözaltı, hapis, işkence yaşandı... Olup biten çok yanan, yakılan, ülkesine ağlayan olduysa da, alkışlayanı da çok oldu zalimliğin...
Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet mübah, hak, adalet, barış suç sayıldı, olağan kılındı. “Yapan eden bizden olunca, varsın olsun” dedi halkımın bir kısmı, dahası önemli bir çoğunluk...
Biz anlatmayınca, açamayınca kurtuluş yolunu...
Ateşe verilmiş nice günler, geceler...
Savaşa çıkılmış, darbelere adanmış, pusu atılmış gecelerle, günlerle dolu aylar...
Ne çok aydın, yazar, gazeteci, akademisyen, sanatçı vatan millet düşman ilan edildi...
Ne çok işçi emekçi ekmeğinden oldu...
Nice yaşamlar karartıldı...
Ne çok oğul, kız verdi toprağa yaşlı analar, babalar.
Ne çok yandaş, ne çok tetikçi, ne çok borazan, ne çok soytarı peyda oldu, sarıp sarmaladı pıtrak gibi.
Bir yanı yas yeriyken, bir yanı çengi, çalgıya kesti.
Ne çok hedef asıldı, ne çok mermi tüketildi, bedenlere saplanan.
Zafer naraları eşliğinde acılara boğulmuşken bir yanımız, ne çok alkış çaldırıldı, mazlum, yoksul insanlarımıza, acılar çekilirken...
Nasıl da taraf edildi, yokluk yoksulluk, acı içinde kıvranan emekçiler...
İktidarı sürdürmek uğruna nice canlar yandı, ne çok kan akıtıldı...
Yani, tahtıyla, tacıyla, kanıyla, zulmüyle yıkılası bir yıldır bu günden sonra geride kalan...
Sınıfın sınıflığından, halkın halkından uzaklaştırılarak milliyetçilikle zehirlendiği, din şerbetine doyurulduğu, şehadetin sebil dağıtıldığı, iktidara kul edilmiş milyonlarının alkışlarıyla meftun olunan koca bir yıldır geride kalan...
Oysa bir baksa fabrikada işçi yanına yöresine; bir kaldırsa başını kaç işçi öldü...
Soma’ya, Ermenek’e, Torunlar İnşaat’a...
Kaç genç katledildi, kaç sevgili mahzun...
Kaldır başını bak yanına, yörene...
Kaç kadın cinayeti işlendi iktidarın toz pembe yılları boyunca.
Kaç Kürt tek tek, ya da bodrumlarda yüzlerce olarak yakılarak, ya da sokakta, ya da dağ başında, şurada burada...
Kürt’e ölüm nasıl da hepten olağan sayıldı bu bir yıl boyunca...
Ne çok ‘fıtrat’ dendi ölümlerin ardından, ne çok şehit, gazi yazıldı gençler...
İçeride şiddet, dışarıda savaşçı kesilince; kaç çocuk, kaç kadın, kaç anne, baba, kardeş mülteci olup yollara düştü, kaçı denizde soluksuz kalıp, derinlere gömüldü, kaçı Alan Bebek gibi kıyıya vurdu...
Dört yanımızı ateşe, baruta, acıya kestiler... Zalimler yarışında mazlumun kanı aktı oluk oluk...
Kaç asker, kaç polis iktidarın hesapları uğruna canından olup, kara toprağa verildi...
Bakmayın vatan millet namına edilen laflara, gerçek şu ki, kan ağlayan yurdumda tüm halklar acıyla yatıp, hüzünle kalkıyor...
Bakmayın “Şehit kanlarıyla sulanan topraklar” edebiyatına, siz gidin bir de ateşin düştüğü yüreklere sorun... Sorun da dinleyin yüreğiniz parçalanmadan...
Her ayı, haftası, günü, her dakikası acı, katliam ve göz yaşıyla geçen 2016’da ne işçiler güldü, ne emekçiler rahat yüzü gördü...
Kapitalizm bu deyip geçilecek cinsten değil... Diktatörlüğün katranıyla kaynayan kazana döndü günler...
Ne Kürtler tebessüm etti, ne Araplar gün yüzü gördü, ne Aleviler...
Zalimin zalimliğini test emesi için sunulmuş her saniyesi yeni acılara bulanmış 365 gün yaşadık... Durduk direndik ama durduramadık zulmü...
Demek daha bir ustaca davranmaktır lüzum eden...
Kısacası; 2016’nın gidiyor olmasına üzülmedik ve lakin gölge gibi...
Demem o ki; yıkılmadıktan sonra iktidar, yeni olmuyor 2017...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.