Arif Nacaroğlu
Taşlaşmış tiranlar
ARİF NACAROĞLU
anacaroglu@evrensel.net
Taşlaşmış tiranlar
Yüksek tavanlar, 5 bin yıllık çığlıkların sessizliğini gözlerinde saklayan taşlar ve onları kucaklamış soğuk duvarlar. Hemen ötede, gözlerini gözlerime dikmiş Kral Kroisos. Gözleri bana bakıyor ama belli ki aklı diğer odadaki altınlarında. Tüm zamanların en zengin krallarından Kroisos, bizim bildiğimiz Karun. “Bakmayın şimdi çakma krallara ‘Karun kadar zengin’ dediklerine, parayı ben buldum” böbürlenmesi ile hafif kırgın, hafif mağrur, bana mı bakıyor, 14 yıllık hükümdarlığının üzerinden geçen 2 bin beş yüz yıla mı, yoksa cep telefonuyla vücutsuz kafasının fotoğrafını çekmeye çalışan Japon’a mı gülümsüyor?
Bir ara genç Gaius Octavius ile göz göze geliyor Kroisos’un gözleri. “Hiç geçmez sandığım 41 yıllık iktidarım geçti gitti. Sezar kadar olmasa da çok kan döktüm, çok yuva yıktım, çok köleyi aslanlara parçalattım, tüm dünyanın hakimi olmak istedim. Belki senin kadar zengin olamadım ama iyi kötü çaldığım paraları, altınları küplere doldurup yatak odamda sakladım. Ben tarihin en büyük askeriydim. Beni tanrı seçti sandım” diyen taşlaşmış vücuduyla, taşlaşmış saçlarıyla Octavius’un.
3’üncü Attalos belli ki pişman koskoca krallığını, Anadolu’nun en zengin topraklarını ölümünden sonra Roma’ya bağışladığına, koca Pergamon’u halkına değil de Roma’ya bıraktığına. Ne oldu? Ne Roma kaldı, ne Pergamon.
“Sessiz sessiz bakmayın” diye bağırıyor Alexandros, 3’üncü Alexandros diğer odadan, bizim bildiğimiz Filip’in oğlu Büyük İskender. “Bütün dünya benim olacak” rüyası ile ölen babası 2’nci Filip’in oğlu, Aristoteles’in öğrencisi, dünyanın ucunu Hindistan, Hindistan’ı aldığında dünyanın sahibi olduğunu sanan Büyük İskender. “Soğuk, soğuk bakmayın. Hepimizin rüyası aynıydı. Çok para, çok güç, çok kan, çok acı, bütün dünya. Ne oldu? Saraylarımız, kölelerimiz, altınlarımız ne oldu? Geçti gitti.”
İstanbul Arkeoloji Müzesindeyim. Kendilerini tanrının yeryüzündeki temsilcisi sanan, tanrının emirlerini yerine getirdikleri yalanı ile halkı, insanları kana bulayan, dünyayı ele geçirmek için birbirlerini boğazlayan krallar, caniler, yan odada sergilenen altınları, taçları, mücevherleri ve mezar lahitleriyle, şimdi tanrıları Zeus’la birlikte taşlaşmış kafalarıyla Çinli turistin kamerasına acı acı gülümsüyor.
Taş kralları, tiranları, imparatorları taş duvarların arkasında bırakıp bahçeye çıkıyorum. Yüksek ağaçlar, baharın ilk sesleri, yuvalarında zıplayan kuş yavruları.
Ve bir yudum çay.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.