Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Muhafazakârlık Üzerine…

Toplumumuzda olguları ve olayları anlatırken hep bir yan tutma olur. Sınıflı toplumlarda hep olan bir şeydir bu. Anlı şanlı uzmanlar televizyondaki açık oturumlarda olayları ve olguları tartışırken hep bunu görürüz. 12 Eylül 1980 faşist darbesi öncesinde tek kanal TRT televizyonundaki açık oturumlar şimdikilerinden çok daha iyi idi. Konunun tarafları görüşlerini şimdiye göre çok özgürce ortaya koyar ve tartışırdı. Şimdi İktidar ve Muhalefet parti temsil edenler televizyonlarda bir  açık oturum yapamıyorlar. Kimin ne dediği belli olmuyor. Bugün A, diyen bir pati yarın B diyebiliyor. O gün kandırılmıştım diyor. Partiler yerine kendilerine konunun uzmanı denen kişiler açık oturumlarda konuşuyorlar. Ne kadar uzman oldukları da pek anlaşılmıyor. Sorunlar özgürce tartışılmıyor. İktidar karşıtı bir söz söylem potansiyeli olan kişi oturuma çağrılmıyor. Ismarlama programlar yapılıyor. Burada tartışılan,  konulardan bir de muhafazakârlık konusu oluyor. Genellilikle toplumumuzda muhafazakârlığın çok yaygın olduğu, yüzde 60-70 muhafazakâr sağ oylar, yüzde 30-40 sol oylar olduğu söylenip yapacak bir şey olmadığı, bu durumun kabullenilmesi isteniyor. Yani toplumda bir değişim, dönüşüm olamayacağı söyleniyor. Kendine solcuyum, aydınım diyen akademisyenler de böyle söylüyor. Bu uzmanlara göre, ülkemizde hiçbir devrim ve bilinç dönüşümünün olamaması gerekiyor. Sürekli olarak topluma empoze edilen anlayış bu.  Bu anlayışa göre, ülkemizde I. Meşruiyet, II. Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyeti ilanı gibi devrimler ve toplumsal değişimlerin yaşanmaması gerekirdi. Sittin sene aynı şekilde yaşayıp dururduk. Oysa yakın tarihimizde,  yukarıdaki örneklerde olduğu gibi ileriye doğru hamleler, olduğu gibi 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri gibi geriye doğru hamlelerde olmuştur. Bütün ülkelerde benzer devrimler ve toplumsal alt-üst oluşlar yaşanır. Tarih iki ileri, bir geri de olsa hep ileriye doğru gitmek zorundadır.  1961 Anayasası ile ülkemizde yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği, işçi sınıfına özgür örgütlenme grev ve toplu sözleşme yapma hakkı tanınmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle bu haklar en geniş halk kesimi olan İşçi sınıfımızın elinden zorla alınmıştır veya pek azı bırakılmıştır. Şimdi işsizliğe, yoksulluk ve açlığa mahkûm edilen bir halk, yahu ben muhafazakârım, bu yüzden bu düzene ve iktidara karşı durmayayım mı diyecek? Normal olan ve doğru olan bunu dememesidir.  Bu nedenle 15-16 Haziran 1970’lerde İstanbul’un sokaklarında bunu göstermişti. Bugün muhafazakârlık, milli ve manevi değerler denilerek tüm halkın iradesi esir alınmak isteniyor. Yeni deyimle çok ciddi bir algı operasyonu yapılıyor. Hikmet Kıvılcımlı bu durumu halkın kafadan silahsızlandırılması olarak tanımlar. Kafasını kullanamayan iradesini teslim eden bir halk, neyin doğru neyin yanlış, neyin kendi çıkarına olduğunu bilemez hale gelir, getirilir. Önümüzde yine bir sandık var. Vatandaş olarak, bizim yararımıza olan durum nedir? Okuyarak, görerek, konuşarak, öğrenmek zorundayız. İşçiysem bana toplu sözleşme grev yaptırmayan, kamu çalışanıysam bana ayrımcılık yapan, Öğrenciysem bana yurt, burs sağlamayan, Köylü isem meramı, elimden alan bir düzenin devamını niye isteyeyim? ercankosmanoglu@hotmail.com  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu Arşivi