Kürt’süz Cenevre, Kürt’süz Lozan kadar kolay olamayacak!

Cenevre’de bir araya gelecek olanların içinde cihatçılar, çeteler, katliamcılar var. Suriye’nin yerle bir edilmesinin mimarları, zorla temsilci sıfatı yakıştırılanlardan, IŞİD’in yaratıcıları ve yine uzantıları diyebileceğimiz güçler yani Ahrar’uş Şam ile Ceyş’ul İslam’dan birer temsilci var, ancak IŞİD’e karşı destansı bir direniş veren Kürtler yok... Savaşın gerçekten son bulmasını isteyen, Ortadoğu halklarının eşit koşullarda barış içinde bir arada yaşamasını arzulayan, demokratik ve halkçı bir tutum takınan, Suriye Savaşı’nın başladığı günden bu yana insanlığın yüz akı bir tutum alan, Rojava Devrimi’yle hem Suriye’nin hem de bölgenin diğer ülkelerinin örnek alacağı bir yaşam oluşturan Kürt ve diğer halkların direniş örgütü PYD masada yok... Olacak şey değil! Oysa, Suriye Savaşı’na son vermenin en kestirme yolunun geçtiği yer Rojava’dır. Beş yıl boyunca bu görüldü... Zira, Rojava gerçeği, savaştan ve Ortadoğu’daki savaş ve kaostan nasıl çıkılacağının anahtarıdır. Elbette Kürtlerin devre dışı bırakılması, mevcutların dışındaki bir alternatifin yok sayılması, yeni bir çıkışın devre dışı bırakılması anlamına geliyor, ancak Kürtlerin temsil edilmediği Cenevre’den bu defa da bir şey çıkmayacaktır. Bu da göstermektedir ki, emperyalist güçler ve bölgenin gerici egemen devletleri Suriye savaşının devam etmesini istemektedirler. Onların derdi savaşı bitirmek, acıların, göçün, katliamların, IŞİD’in bitmesi, Esad’ın demokratik bir yönetim kurup kurmaması değil, onlar savaşı yönetmeyi, acıları ve yoksulluğu kullanmayı, yeni hegemonya savaşında bu gelişmeyi son kertesine kadar kullanmayı yeğlemektedirler. Suriye meselesi kozların paylaşımı, hesapların görülmesi, pazarın, ekonomik, siyasi, askeri, stratejik olarak dengelenmesi ve paylaşılması için bulunmaz bir nimet haline getirilmiş bulunuyor. Ve Suriye üzerinden zamana oynamaktadırlar. Rusya ve ABD’nin ve bunların etrafında oluşan güçlerin bu hesaplarla ilerlediklerini gösteren onlarca veri bulunmaktadır. Özellikle Rusya’nın Suriye üzerinden gerçekleştirdiği son bir kaç hamle ise ABD için çözümsüzlüğü arttırıcı faktör durumundadır. Savaşın bu haliyle son bulmasının ve Suriye yönetiminin bu haliyle devamının sağlanmasının ve PYD’nin, yani Rojava’nın ve dolayısıyla Kürt temsiliyetinin böylesi prestijli bir halde kalmasının ABD için büyük bir sorun olacağını kestirmek zor olmasa gerek. Bu tablo Türkiye’nin mevcut yönetimi için ise tam bir kabus halidir. ABD, bu tabloyu bilerek, tabi Türkiye’nin “hassasiyeti”ni de hesaplayarak, Türkiye’yi yerine göre tetikçi olarak bile kullanmaktadır. Yerine göre ise Türkiye gericiliğinin hesaplarına ses çıkarmayarak ama sanki olup bitenden rahatsızmış gibi geçiştirici açıklamalar yaparak pozisyonunu daha da güçlendirmektedir. Zira iki yıl önceyle kıyaslandığında, hem İncirlik Üssü üzerinden hem de diğer alanlarda daha çok olanak elde etmiş olan ve Türkiye’yi Ortadoğu politikalarında gerçek anlamda ileri bir karakol olarak kullanan/kullanmak isteyen bir ABD olduğu yadsınamaz. Diğer yandan Kürt’süz bir çözüm olmayacağını, olamayacağını bilen emperyalist güçler ve bölge gericilikleri el birliği yaparak bir kez daha masayı toplamış olsalar da bu masadan bir çözüm çıkmayacağını, yeni bir masa için dağılınacağını daha şimdiden bilmektedirler. Kürtlerin devre dışı bırakılmasının ne onları güçlendirdiği ne de Kürtleri zayıflattığı da çok geçmeden anlaşılacaktır. Dahası, Kürtler bu konferans dışında bırakılarak, daha da güçlendirilmiş, Kürtler olmadan, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmelerde bir arpa boyu yol alınamayacağı da bir kez daha test edilmiş olacaktır! Cenevre’nin bu aşamasının da Türkiye’yi rahatlatma ve daha çok teslim alma süreci olarak işlev gördüğünü de kaydetmek gerek... Türkiye ise içeride Kürtlere açtığı savaşla da yetinmeyerek, Rojava Devrimi’ni boğmak, PYD’nin uluslararası meşruiyetini gölgelemek için elinde avucunda ne varsa ortaya koyarak Kürtlerin temsilini engellemiş oldu. Ancak ABD’nin oldukça fazla tavizler aldığını Türkiye’nin elinin daha da zayıfladığını önümüzdeki günlerde daha somut olarak göreceğiz. Kürdistan’ı dört egemen gerici gücün hegemonyasına terk eden, başını İngilizlerle Fransızların çektiği Sykes-Picot Anlaşmasının 100. yılında bir kez daha Kürtler statüsüz ve uluslararası meşruiyetten yoksun bırakılmak istense de, bir suda iki defa yıkanılmaz... Kürtler Lozan deneyimi yaşamış bir halk olarak, artık statüsüzlüğe, bu oyun ve hesaplara esir olmayacak kadar güçlü bir birikime sahipler. Gerçek şu ki; Kürtlerin oturmadığı bir masada Ortadoğu’daki devasa sorunları çözmenin olanağı kalmamıştır. Dahası, artık ne Kürtler 100 yıl önceki Kürtler, ne de bölgedeki gelişmeler ve yaşananlar sadece emperyalist güçlerin ve iş birlikçilerinin hesaplarıyla sonuçlanabilecek gelişmelerdir. Bölge halklarının kaderini eline alma mücadelesini herkesin hesaba katmasında yarar var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ender İmrek Arşivi