Ender İmrek
Je suis Charlie ya da Müslüman mahallesindeki yas!
Yayınlanma:
Güncelleme:
Paris’te yayın yapan mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yönelik saldırı ve katliam tüm insanlığı sarstı. Her din, inanç ve mezhepten, her ulustan halklar, inanan inanmayan tüm insanlık bu vahşi katliam karşısında kan ağlıyor.
Katliamın kim, kimler, hangi örgüt tarafından yapıldığı kesin olarak açığa çıkarılmamış olmakla beraber, eylemi gerçekleştiren katillerin verdikleri mesajlar, İslam, din, iman gerekçeleriyle yaptıkları biliniyor.
En azından genel kanaat bu yönde ve bu vahşet bu kapsamda tartışılmakta, konuşulmaktadır. Katliamın etkilerinin insanlığı, dinler, inançlar ve kültürler arası ilişkileri bundan sonra nasıl etkileyeceği üzerine kaygılı bir sürece girildiği de dile getirilmektedir.
Peki, Charlie Hebdo’ya yönelik saldırı ve 12 yazar, çizer ve güvenlik görevlisinin katledilmesinin arkasındaki zihniyet nereden, hangi kültürden, hangi ideolojik zeminden beslenmektedir.
Sultanahmet’teki Turizm Polisi Bürosuna canlı bomba olarak girip, kendisiyle birlikte bir polisin ölümüne, birinin yaralanmasına neden olan bir kadının sol bir örgüte mensup olduğu manipülasyonu üzerine “Bu nasıl bir ideolojidir, bunlar nereden beslenmektedir” mealinde sözler eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gerçeğin ortaya çıkmasından sonraki suskunluğu devam ediyor.
Bu meselelerde sicili oldukça kabarık olan Erdoğan yalnız değil! Paris’te Charlie Hebdo’ya yönelik saldırıdan sonra bu cenahta sergilenen çifte standartçı tutum gözden kaçmamaktadır. İslam Dünyası devlet liderlerinin benzer bir yaklaşım sergilemediklerini, Müslüman Mahallesinin, katillerin ve kurbanın/kurbanların diline, dinine, ulusuna, ülkesine bakmaksızın olması gereken tutumu sergilediklerini kim söyleyebilir!
Gerçek şu ki; el Kaide, IŞİD, Taliban, Boko Haram, el Nusra gibi insanlık düşmanı İslami örgütler kan akıtmaya devam ediyorlar. Ve Müslüman Mahallesi bu gidişata ‘Bizim Çocuklar’ muamelesi çekerek destek veriyor, ya da göz kırpıyor.
Onlar, Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da her gün onlarca, yüzlerce insan katlediyor, köyleri kasabaları yok ediyorlar.
Dinine, diline, mezhebine, inanıp, inanmadığına bakmaksızın, kendisinden değilse ve biat etmiyorsa katlediyorlar.
Kafalarını kesiyorlar, kurşuna diziyorlar, tecavüz ediyorlar...
Kadınlar ve çocuklar onlar için yem gibi.
Kadınları, kız çocuklarını topluyor, sürü halinde pazara çıkarıyor, alıyor satıyorlar.
Kadının bu durumu, İslam’a, imana, geleneklere uygun görülüyor.
Müslüman Dünyasının, insanlığın utanç fotoğraflarını sunmaya devam ettiğini kim inkar edebilir!
IŞİD ve Boko Haram’ın son iki üç yıl içinde yaptıkları insanlık tarihinin en berbat işleri olarak insana, insanlığa kan ağlatıyor! Ama ayağa kalkmış tek bir Müslüman Mahallesi yok. Bir cuma namazı çıkışı ses, bir yas görüntüsü yok!
Kadın, çocuk, yaşlı fark etmiyor. Onlar canavarlaşmış halde önüne çıkanı İslam adına, İslam Devleti kurma uğruna katlediyorlar.
Ellerinde Kur’an-ı Kerim, dillerindeki peygamber ismiyle, ayetler, sureler okuyarak kan ve şiddet üzerinden, mazlum insanların kökünü kazıyarak İslam saltanatı, İslam devleti kuruyorlar!
Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra Halifelik kavgasıyla başlayıp, Halifelerin suikastlara kurban edilmesi ve birkaç on yıl içinde Kerbela katliamı ile doruğa çıkan, mahkum edilip, hesaplaşılamamış, yüzleşilmemiş katliamcı İslam kültürünün gelip dayandığı yer, ne yazık ki burası...
İslam Dünyası, inanan milyonlar, kendi içlerinden çıkmış bu İslam canavarına karşı mücadeleyi kendi öz işleri, kendi insanlık görevleri olarak kabul edip, harekete geçmedikleri sürece, bu canavarlığın varacağı boyutu tahmin etmek zor olmasa gerek.
‘Başka dine’, ‘başka mezhebe’, başka fikre’ karşı, ya da başka gerekçeler bularak ortaya çıkan, destek bulan ve giderek ‘kendisinden olan’ın farklılıklarıyla başlayan katliamcı kafa bununla yetinmez haldedir.
Bu kafa, bu zihniyet, bu örgütler başta İslam Dünyası olmak üzere, tüm insanlık için, tüm dünya halkları için bir tehlike halindedir.
Müslüman Dünyası bu gerçeği görüp, devletlere, yönetim ve hükümetlere rağmen, bu insanlık dışı gidişatı, bu katliamcı örgütleri mahkum etmeden inandırıcı ve güven verici olmayacaktır.
Hiçbir gerekçeye sığınmadan, hiçbir ‘ama’ya ihtiyaç duymadan bu gidişata karşı tutum alıp, duruş gerçekleştirmediği sürece, isteyerek ya da istemeyerek, her Müslüman bu zemini beslemeye, bu canavarlığı büyütüp, ilerletmeye devam edecektir.
Ne yazık ki İslam Dünyası, Charlie Hebdo katliamı karşısında ayağa kalkmak ve caniliği hançeresi yırtılıncaya kadar lanetleyememiştir. Bir zihin açıklığıyla dünyaya ve insanlığa açık ve net bir tutum sergilemek yerine, ‘ama’ diyerek dikkatleri başka yere, ‘emperyalist gerçekler’e, ‘onların hataları’na yoğunlaşmayı yeğleyen bir tutum almayı ya da geçiştirmeyi benimsemiştir.
Elbette, Yazar İhsan Eliaçık gibi bu meseleye ve dünyadaki bu yönlü gelişmelere nereden ve nasıl yaklaşılması gerektiğine dair örnek tutum sergileyen, çerçeve çizen isimler oldu. Ancak hâlâ mümkün olmakla birlikte, ‘Müslüman Mahallesi’nde gerçek tablo izah edilip, her dinden ve dilden, inanan inanmayan dünya halklarına, tüm insanlığa sağlam bir mesaj verilemedi, doğru bir tutum sergilenemedi.
Diğer yanda ‘Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar (PEGİDA) ve farklı tonlarda olmak üzere, Fransa’daki Ulusal Cephe, Avusturya’daki FPÖ ya da İsviçre’deki SVP gibi Hıristiyan-Milliyetçi, ırkçı ve faşist örgüt ve partiler bu katliam ve gelişmelerden beslenmek istemektedirler. Her iki tutum da insanlığı esir almaya çalışıyor. Bu atmosferi dağıtmak için insanlık bir sınavla karşı karşıyadır. Başta Müslüman Mahallesi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.