Ender İmrek
İşçi sınıfı ve barış mücadelesi
Yayınlanma:
Güncelleme:
İşçilerin sık sık attığı sloganlardan biri; “Ekmek yoksa barış da yok.”
Ya da “İş, ekmek, aş yoksa barış da yok.”
Genellikle ekonomik, sosyal ve sendikal haklarını istedikleri için patronların gadrine uğrayan işçiler bu sloganı atıyor.
Eğer yeniden iş başı yapacaklarsa, yeniden olağan çalışma koşullarına geçeceklerse haklarının verilmesi gerektiğini belirtirler. İşten atılmışlarsa işe alınmayı, sendikasız çalıştırılıyorlarsa sendikayı kazanmayı, ücretleri kölelik koşullarındaysa, insanca yaşanabilir bir ücret hakkını kazanmayı istemektedirler.
Bu ve benzeri hakları tanınırsa yeniden iş başı yapacaklarını bu sloganla belirtmektedirler.
İşçiler mücadele ve direniş dönemini savaş, olağan çalışma dönemini ise barış durumu olarak ifade etmektedirler. Mücadeleyi, hak arayışlarını, direnişlerini bir anlamıyla savaşa benzetmektedirler.
“İş, ekmek yoksa barış da yok!”
Elbette haksız değiller, iki sınıf arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır ve egemen sınıf, yani burjuvazi işçi sınıfı için yaşamı çekilmez kılmaktadır. Dahası burjuvazi her an ve her gün yeni bir savaş üretmektedir. Görünen ya da gizlenmiş yanıyla, işçi sınıfı ve emekçiler her an burjuvazinin envai çeşit silahının, hedefi halindedir. Burjuvazi parlamentosuyla, hükümetiyle, yani yargısı, yasaması, yürütmesi, medyası, eğitim sitemiyle, ideolojik, politik ve ekonomik savaşa bir an olsun ara vermemektedir.
Bugün tam da bunu yaşamıyor muyuz!
Üretim araçlarını gasbederek ele geçiren, yani milyonları artı değer üretmeye, üretim araçlarının özel mülkiyetinin egemenliğini sürdürerek, üretimi tamamen kâra, daha çok kâra dayalı olarak sürdüren patron sınıfıyla, emeğinden başka satacak hiç bir şeyi olmayan işçi sınıf ve emekçiler arasındaki mücadele her an cereyan eden bir savaşa benzetilebilir.
Ama “Ekmek yoksa barış da yok” sloganı genellikle bir anı, bir dönemi, bir eylem sürecini izah etmek için kullanılmaktadır ve işçiler direnişlerinin kazanımla sonuçlanması, haklarının verilmesi halinde yeniden iş başı yapacaklarını, bu geçici barışı yeniden sağlayacaklarını düşünürler.
Elbette sınıfla, diğer sınıf, yani iki sınıf, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki esas kapışmaya kadar böylesi küçük boyutlu direnişler, mücadeleler ve barış anlaşmaları da olacaktır. Aslında işçi sınıfı için tarihsel en büyük kazanımlardan birisi patronlarla girilen kavgada Toplu İş Sözleşmesi’nin kazanılmış olmasıdır.
TİS iki sınıfın karşılıklı masaya oturmasıdır.
Bu kazanım sınıfı kuralsız ve köle olarak en düşük ücrete mahkum etme sürecini bitirmiş, onun yerine sigorta, sendika, kıdem, ihbar tazminatları, mesai, sosyal haklar vs. gibi temel haklar başta olmak üzere, bir çok ayrıntıyı da garanti altına alan ve iki sınıfın temsilcileri tarafından imzalanan mukaveledir.
İki sınıf arasındaki durumu tarif ederek; bir tarafta patron, diğer tarafta her şeyi üretenin, tüm hizmetleri görenin, yaşamın, şaşmaz bir saat gibi işlemesini sağlayanın işçi sınıfı ve emekçiler olduğu bu sözleşmelerle bir anlamda güvence altına alınmaktadır. Ancak biliyoruz ki, ve tarih şahittir ki, burjuvazi fırsat bulduğu her durumda kazanılmış, güvence altına alınmış, yasal statüye ve fiili duruma kavuşmuş kazanımları da gasbetmek için her an yeni bir hamle içindedir. Sınıfın bu hakları kazanmak için ne direnişler, ne çatışmalar sürdürdüğünü ve sonra da koruyup kullanmak için ne çok barikat kurduğunu, ne çok bedel ödediğini de biliyoruz.
Yine bugünkü AKP iktidarında bu durumu somut olarak yaşamaktayız.
Şimdi tüm bu mücadeleyi bir de hiç bir toplumsal sözleşmeleri olmayan, hiç bir hakkı yasal güvenceye kavuşturulmayan, hiç bir anayasal hakka sahip olmayan, dili, kültürü, ulusal hakları yok sayılan, ana dillerinde eğitim göremeyen, kendilerini yönetme hakları bulunmayan, Anayasada isimleri, cisimleri ancak zapturapt altına alınmak için Türk’e daha çok vurgu yapılarak anılan Kürt halkını düşünelim...
İşçi sınıfı bir de Kürtleri düşünsün... Sınıfın ileri güçleri bunu es geçmeden, kendisini ezen, sömüren, açlığa ve sefalete mahkum eden, her an kapı dışarı etmekle tehdit eden burjuvazinin, sistemin, iktidarların, hükümetlerin Kürtlere yaptıklarını düşünsün... İşçi sınıfı kendisi için en sıradan sendikal hak ve özgürlüğü, işi ve ekmeği için, sendika ve sigorta, insanca yaşanabilir bir standart isterken, bunu yasal ve anayasal güvenceye kavuşturmak için mücadele ederken, Kürtler için de bir sözleşme hakkı istemelidir. Kürtlerin ulusal kölelikten kurtuluş arayışlarını, çabalarını, işçinin kölelikten kurtuluştan sınıf olarak tanınma sürecine geçişi gibi algılamak bile bugün yaşananlara hiç değilse bir yanından dahil olmak olacaktır.
İşçi sınıfının, Kürt sorununun demokratik çözümü ve barış için bir hamle yapmasına tarih hiç bu kadar gereksinim duymamıştı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.