Ender İmrek
Her 1 lira için 1 ay hapis
Yayınlanma:
Güncelleme:
Bizde diller hâlâ yasak.Anneler dokuz ay canında taşıdıkları, emzirdikleri çocuklarına hâlâ kendi dillerinden isim veremiyorlar. Hâlâ W, X, Q harfleri yasak. Yasalar ‘Türk harfleri’ diye bir şey icat etmiş; X, W, Q ‘Kürt harfleri’ sayıldığından Ciwan, Dewran, Xezal yasak sayılıyor. Ana dilinde eğitim yasak. Yasaklar devam ediyor. Kandırmaca, göz boyama amaçlı düzenlemelerle “İdare edin, daha önce her gün faili meçhuller oluyordu, şimdi ölmediğinize dua edin” diyerek Kürt’ün, işçinin ve emekçinin teslim olup, biat etmesini salık veriyorlar.
Barış, demokrasi, emek ve özgürlük söz konusu olunca bin dereden su getiren, polisi, TOMA’yı, jandarmayı, MİT’i, yasaları harekete geçiren, gazı, copu, kurşunu, ölümü, gözaltını devreye sokan Hükümet, sorun kendilerine dair yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet olunca yasaları bir günde çıkarıveriyor.
Dahası, yolsuzluk ve rüşvete yeni kriterler getiriliyor. Başbakan “Devletin kasasından çıkan bir şey yoksa, yolsuzluk sayılmaz” diyor. Kamunun olanaklarını, ellerine geçirdikleri makamlara ve güce dayanarak yağmalamayı, milyonları istiflemeyi, havuz oluşturmayı, nüfuz kullanmayı ne hırsızlıktan ne de soysuzluktan sayıyorlar.
Ancak diğer tarafta, “Kırıklar F Tipi Cezaevinde havalandırma sisteminde delik açıp devleti 10 TL zarara uğratmaktan dolayı haklarında dava açılan PKK’li tutsaklar Eyüp Aygen ve Hamdi Işık’a 10’ar ay hapis cezası verilmiş. Dünkü Evrensel’de ÇHD İzmir Şube Başkanı Şule Arslan Hızal’ın açıklamasına göre, her 1 Türk lirası zarar için 1 ay hapis cezası verilmiş.
Peki milyon dolarları çalanlar, kamu mallarını yağmalayanlar, Başbakan ve Bakan babalarına güvenerek milyonları istifleyenler için tüm bürokrasiyi alt üst eden, hakimleri, savcıları, emniyet müdürlerini, mahkemeleri polisleri zapturapt altına alan, sevmedikleri görevlileri yerlerinden süren ve yeni yasalar yaparak kendilerini ve sistemlerini dokunulmaz kılanların elini kolunu sallayarak gezdikleri bu sistemi yeni yasalar yaparak, tahkim ederek ayakta tutmak mümkün olacak mı!
Çözüm sürecine ilişkin hiçbir adım atmayan, 2010 Referandumunda halka verdiği sözleri tutmayan, yeni demokratik bir Anayasa vaadiyle evet oylarının yanına ‘yetmez ama evet’ oylarını da alarak “ustalık dönemim” dediği süreci halka kan kusturma dönemine dönüştüren bu devran böyle sürer mi!
Arka arkaya telaşla çıkarılan ve Cumhurbaşkanı tarafından noter gibi tasdik edilerek Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe konulan yasaların Türkiye’yi hızla diktatörlük koşullarına sürüklediğini herkes konuşuyor.
Türkiye’yi yönetenlerin Hitler faşist yönetimiyle kıyaslanmasındaki artış boşuna olmasa gerek. Tüm bu yasal düzenlemeler ve fiili uygulamaların giderek başka bir boyut kazanacağını gösteren bunca veriye rağmen hâlâ Hükümet karşısında olması gereken düzeyde bir tutumun, geniş halk güçlerinin birliğini ve mücadelesini sergileyecek bir yaklaşımın sergilenemiyor olması kaygıları daha da arttırıyor.
Seçim rekabetine saplanmış, aday listeleri için kapışan, son anda, onu çıkarıp bunu koyan, kendisinden, yandaşından başkasını gözetmeyen bencilliğin bu sistemi besleyip sürdürdüğünü söylemek yanlış olmasa gerek.
Demokrasi güçlerinin rekabetçi yaklaşımlarının ve aymazlıklarının AKP fütursuzluğunu arttırdığı gerçeği yabana atılmamalıdır.
AKP gözü karartmış halde, kural kaide, norm, teamül tanımıyor. Burjuva sitemin alameti farikası sayılan ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesini ayaklar altına almış bulunuyor.
HSYK Yasası, İnternet Yasası ve şimdi de MİT Yasa Tasarısı ile yapılmak istenen diktatörlüğün sağlamlaştırılma arzusundan başka bir şey değil.
Başbakan, onun bakanları ve onların dümen suyundaki medya, kalemini ve kişiliğini satmış kalemşorlar ne derse desinler, AKP kendi devletini tahkim etmek, önündeki engelleri kaldırmak üzere TBMM’dek oy çoğunluğunu kullanarak hızla ilerliyor.
Başbakanın büyük bir öfke ve kinle yaptığı her konuşma aslında işçi ve emekçilere, emek, barış ve demokrasi mücadelesi sürdüren ya da buna ihtiyaç duyan halklara yöneliktir. Başbakan Erdoğan ve Hükümetinin, ‘paralel devlet’, ‘darbe hesapları’, ‘komplolar’ vs. adı altında sürdürdüğü ve bir kez daha mağduriyet edebiyatına sarıldığı tüm bu gelişmeler yürütmeyi, yargıyı ve yasamayı kendine bağlayarak sürüyor.
‘Çözüm süreci’nde ayak sürüyen, ama bu gün “Süreci sabote etmek istiyorlar” diyerek Kürt halkını etkisiz kılmak için her türlü entrikaya baş vuranlar, Gezi direnişi karşısındaki çaresizliklerini unutamıyorlar. Hâlâ ana dilinde eğitimin yasak olduğu bir ülkede, “çözüm sürecini sabote etmek isteyenler var” diyerek Kürtleri etkisiz kılacağını düşünenler, Gezi direnişi ile Kürt halk direnişinin birleşik hareketini de hesaba katsınlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.