İHD Adıyaman Şubesi: Çatışmalı süreç psikolojisi bozuk bir toplum yaratıyor

İHD Adıyaman Şubesi: Çatışmalı süreç psikolojisi bozuk bir toplum yaratıyor
İHD Adıyaman Şubesi: Çatışmalı süreç psikolojisi bozuk bir toplum yaratıyor

  

ADIYAMAN-YENİ ÇİZGİ;  İnsan Hakları Derneği (İHD) Şubesi Yönetim kurulu Üyesi Av Bülent Çınar, Barış hakkı, bireyler açısından da halklar açısından da en temel hak olduğunu ifade ederek, “Gelinen aşamada insan hakları belgelerinin barışa dair belirlemelerine rağmen barış dünyaya çok uzak görünmektedir. Filistin, Lübnan, İran, Irak, Suriye, Güney Amerika, Afrika ve daha birçok coğrafyada süreklilik arz eden savaşlar söz konusudur. Savaş öldürüyor, yakıyor, yıkıyor ve tüm bunlarla birlikte psikolojisi bozuk bireyler ve toplumlar yaratıyor. Psikolojisi bozuk bireyler ve toplumlar da renk, dil, ırk, din farklılarına yönelik şiddet ve ayrımcılık hızla yayılmaktadır” dedi.

 

Dünya Barış Gününde Barış Hakkını Hatırlatma amacıyla İHD Adıyaman Şubesi’nin ortak açıklamasını okuyan yönetim kurulu üyesi Av. Bülent Çınar, Türkiye’nin barışa ihtiyacı olduğunu vurgularken, Türkiye’nin çatışma üreten anti demokratik özellikler taşıyan anayasal ve yasal sisteminden çıkması ve hukuk devletinin bir gereği olarak demokrasiye yönelmesi gerektiğini açıkladı. Barış içinde bir Türkiye ancak insan hakları ve özgürlüklerine dayanan bir hukuksal sisteme sahip olmaktan ve bu sistemi etkin çalıştırmaktan geçeceğini söyleyen Av Çınar açıklamaya şöyle devam etti;

“Barış hakkı, bireyler açısından da halklar açısından da en temel haklardandır. Savaş direk ilan eder” demişti. Zira barış hakkı, bir dayanışma hakkıdır ve diğer bütün insan haklarının birbiriyle bireylerin ve toplumların yaşamına yöneldiğinden ölüm karşısında diğer hakların bir önemi de kalmamaktadır. Birleşmiş Milletler 12 Kasım 1984 tarihli 39/41 sayılı, “Halkların Barış Hakkına Dair Bildiri”sinin 1.maddesinde , “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu irtibatlı oluşu gibi diğer haklarla irtibatlıdır. Barış hakkı silahsızlanmayla, kadınlara yönelik; ayrımcılıkla-şiddetle ve tecavüzle, çocuklara yönelik; şiddet ve istismarla, adalet, eşitlik, çevre dengesi gibi, evrensel değerlerle direk irtibatlıdır. yoksullukla mücadele ile de birlikte düşünülmesi gereken bir haktır.

 

        Gelinen aşamada insan hakları belgelerinin barışa dair belirlemelerine rağmen barış dünyaya çok uzak görünmektedir. Filistin, Lübnan, İran, Irak, Suriye, Güney Amerika, Afrika ve daha birçok coğrafyada süreklilik arz eden savaşlar söz konusudur. Savaş öldürüyor, yakıyor, yıkıyor ve tüm bunlarla birlikte psikolojisi bozuk bireyler ve toplumlar yaratıyor. Psikolojisi bozuk bireyler ve toplumlar da renk, dil, ırk, din farklılarına yönelik şiddet ve ayrımcılık hızla yayılmaktadır. Örneğin; Amerika’da Birleşik Devletler’in siyasal coğrafyasında savaş olmadığı halde dünyanın başka sınırları belirlenmiş başka yerlerinde içinde bulunduğu savaşın bir sonucu olarak kadına ve çocuklara yönelik; şiddet, cinayet ve tecavüz, yaşamın olağan bir durumu haline gelmiştir. Sokak ortasında renkli ırka yönelik cinayetler işlenmektedir. Avrupa’da da birçok defa kentlerde bombalı eylemlerle insanlar katledilmiştir. Dünyanın en sakin yerlerinden olan Kanada’da bile camiye yönelik saldırıda sadece Müslüman olmaları nedeniyle 6 insan öldürüldü 6 insanda yaşamına kendi imkânlarıyla devem edemeyecek düzeyde yaralandılar.

Türkiye’nin de barışa ihtiyacı var. Türkiye’nin çatışma üreten anti demokratik özellikler taşıyan anayasal ve yasal sisteminden çıkması ve hukuk devletinin bir gereği olarak demokrasiye yönelmesi gerekmektedir.Barış içinde bir Türkiye ancak insan hakları ve özgürlüklerine dayan bir hukuksal sisteme sahip olmaktan ve bu sistemi etkin çalıştırmaktan geçmektedir.

 

ÇOĞULCU DEMOKRASİ BARIŞ İÇİN ŞART

 Yurttaşların tümünün; hangi etnisiteye, inanca, kültüre, sınıf ya da statüye, cinsiyete, cinsiyet kimliğe ya da cinsel yönelime sahip olurlarsa olsunlar) haklara, özgürlüklere ve onura sahip olmak bakımından eşitliği esas alınmalıdır.

Kürt sorunu bağlamında barış süreci olarak tanımlanan 2013-2015 tarihlerindeki süreç, kendi içinde eksik yanları bulunsa da doğru, yerinde ve olumlu yönde atılmış adımlardı ve sürdürülmesi gereken diyalog süreciydi. Çatışma çözümleri konusunda dünya deneyimlerinden de yararlanarak bu yolda yürünmeli, gerçek bir çatışma çözümü için diyalog ve müzakerenin elzem olduğu unutulmamalıdır. 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan silahlı çatışmalı süreci maalesef yoğunlaşarak devam etmektedir. 15 Temmuz süreci ile 20 Temmuz 2016 tarihinde tüm Türkiye’de OHAL ilan edilmesiyle birlikte çatışmalı süreçle birlikte ülke olağan üstü yöntemlerle yönetilmeye başlanmıştır. Tüm insani değerler tuz buz olmuştur. Barış sürecinin bittiği 24 Temmuz 2015 tarihinden beri binlerce insan ölmüş, bir dönem çatışmalar şehirlere sıçrayarak şehirler hayalet kentlere dönüşmüşlerdir. Aralarında Diyarbakır Barosu eski başkanı Tahir Elçi, Teybet İnan, Cemile Çağırgan ve daha bir çok insan sokak ortasında infaz edilmiştir.   Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra da Kemal Korkut beş yüz bini aşkın insanın bulunduğu Newroz alanında hedef gözetilerek öldürülmüştür.

 

ÇATIŞMALI SÜREÇ PSİKOLOJİSİ BOZUK BİR TOPLUMA YARTTI

Çatışmalı süreçlerden en çok kadınlar ve çocuklar etkilenmiştir. Çatışmalı sürecin bir yansıması olarak psikolojisi bozuk bir topluma evrilmiş bulunmaktayız. Bunu da sonucu olarak şiddete, tecavüze, istismar vb kişilik bozukluklarına eğilimli bireyler ortaya çıkmıştır. Berkin Elvan, Eren Bülbül, Uğur Kaymaz, Enes Ata, Roboskili Çocuklar ve daha bir çok çocuk çatışma halinin direk sonucu olarak katledilmişlerdir. Sakarya Hendekte bir vatandaşın Kürtçe konuştuğu için öldürülmesi, Türkiye’de kadın ve çocuklara yönelik şiddet, tecavüz, istismar vb insanlık dışı davranışlar kutuplaşan toplum ve çatışmalı halin bir sonucudur.

Bu çatışmalı süreçte 500 bini aşkın insan yerlerinden göç etmek zorunda bırakılmıştır.

Çatışmalar esnasında çıkan yangınlarda bir çok defa ormanlık alanlarda yangın çıkmıştır. Haliyle ormanlarla birlikte hayvanlarda telef olmuştur. Çatışma hali bu yönüyle ekolojik yapıya da oldukça zarar vermiştir.

 

İNSANLAR ADALET İÇİN BEDENİNİ ÖLÜMÜ YATIRIYOR

Çatışmalı durum kendisi ile baraber Türkiye ekonomisi de ciddi yaralar almış bulunmakta bu bağlamda intiharlar artmıştır.

Tüm bu kaos ortamında Adalet Türkiye’den tamamen göç etmiştir. Binlerce kamu emekçisi kamu görevinden ihraç edilmiştir.Ülkenin muhalif olan hemen hemen tüm STK’ları kapatılmış geriye kalanlara da baskı veya yasal ancak hukuki olmayan yol yöntemlerle ayar verilmeye çalışılmıştır. AİHM’nin ve AYM’nin kararlarının gereği bile yerine getirilmemiş ülke hukuki açıdan bir kaotik sahaya evrilmiştir. Bu kaotik ortamın sonucu olarak Zaman zaman insanlar adalet için bedenini ölümü yatırmayı zaman zaman da intihar etmeyi bir yöntem olarak kabul etmeye başlamıştır.

 

Sonuç olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde İHD olarak diyoruz ki,-Türkiye tarihinde tekrar niteliği taşıyan çatışma politikalarını terk etmeli, barış için Kürt Sorununu demokratik temelde ve müzakere yoluyla çözmeyi başarabilmelidir. İnsan hakları savunucuları bu konuda her türlü katkıyı sunmaya hazırdır.

 

Silaha, şiddete, savaş kışkırtıcılığına, ırkçılığa, ayrımcılığa, tecavüze, istismara dur diyerek İnsanlığa, kadınlara, çocuklara, tarihi mirasa, coğrafya, doğaya ve hayvanlara güç vererek yaşama ses verelim. (BEKİR ŞAHİN)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.