DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan: Sadece mücadele değil, aynı zamanda demokrasi dersi veriyoruz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan: Sadece mücadele değil, aynı zamanda demokrasi dersi veriyoruz
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan: Sadece mücadele değil, aynı zamanda demokrasi dersi veriyoruz

Tuncer Bakırhan: Devlet aklını Kürt meselesini çözmeye davet ediyorum

 

 

 

 

GAZİANTEP- YENİ ÇİZGİ:  DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan Gaziantep’te partisinin kongresinde yaptığı açıklamada,  “Devlet aklını Kürt sorununu demokratik yollarla çözmeye bir kez daha davet ediyorum” diye konuştu. Bakırhan, “Kürt meselesini çözmek istemeyenler bu ülkenin düşmanlarıdır. Kürt meselesini çözmeyenler asıl bölücülerdir. Kürt meselesini çözmeyenler, halkları karşı karşıya getiren ve düşmanlaştıran bir anlayışa sahiptirler” dedi.

 

 

DEM Parti Antep İl Örgütü, 2’nci Olağanüstü Kongresi’ni gerçekleştirdi. Şehitkamil ilçesinde yapılan kongreye, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi de katıldı.

 

Kongrede konuşan Bakırhan, “Filistin halkıyla da Rojava ile de dayanışacağız. İran’da her gün Kürt olduğu için, insanca yaşamak istediği için idam sehpasına gönderilen Kürtler ile dayanışmak zorundayız. Yoksa dünya daha da kötücül bir yer haline gelmektedir. Zalim, hastalıklı, ırkçı, faşist kafalar dünyanın birçok yerinde iktidarlarını devam ettirmek için savaşa, ırkçılığa ve milliyetçiliğe sarıldı. İyi bir şekilde yaşamamız gereken bu dünyayı, savaş ve çatışmalara sürüklüyorlar” dedi.

 

 

SANDIKTA BİZİMLE YARIŞAMAYANLAR HAYALİ SEÇMEN TAŞIYOR

Bir seçim süreciyle karşı karşıyayız. Ülkeyi yönetenlerin seçimlerde yapmadıkları hile, yalan, dolan yok. Bizimle sandıkta yenişemeyenler kayyım atadılar. Kayyımlar iki dönemdir bütün belediyelerimizi talan etti. Kayyım demek yolsuzluk demektir. Kayyımların Kürt illerinde yaptığı usulsüzlükleri eğer yol etseydik inanın buradan Japonya’ya yol olurdu. Bu kayyımcı zihniyet artık bölgede kayyımların tutmadığını görünce ne yapıyor peki? Belediye kazanacağımız 32 yerde hayali, kaçak seçmen taşıyor. Siirt ve Ağrı’ya Siirt ve Ağrılı olmayan binlerce seçmen götürüyor.

 

 

SADECE MÜCADELE ETMİYORUZ, AYNI ZAMANDA DEMOKRASİ DERSİ VERİYORUZ

Partimiz sadece zulümle mücadele etmiyor; sadece adalet, kardeşlik, barış mücadelesi vermiyor, aynı zamanda merkeziyetçi, tekçi zihniyete karşı demokratik bir ders veriyor. Eş başkanlık sistemi demokratik bir derstir. Halk oylamasıyla adayları belirlemek demokratik bir derstir. Biz onlarla hem mücadele edeceğiz hem de onlara demokrasi dersi vereceğiz.

Antep’e 30 yıl önce de gelip gidiyordum. Gerçekten çok güzel bir kentti. Şimdi milyonlarca insanın yaşadığı, yeşil alanın olmadığı gri bir kent haline geldi. Ve bu gri kentle övünüyorlar. Siz Antep halkı bunu kabul etmemelisiniz. Antep’in kötü yönetildiğini en iyi siz bilirsiniz. Antepliler olarak bu talancı, bu demokrasi düşmanı, bu emekçi düşmanı yerel yönetimler anlayışını sandığa gömmelisiniz. Gücünüzü dayanışarak, işbirliği ve güç birliği yaparak ortaya koymalısınız. Tek tek kendi partimizde, kendi alanımızda mücadele ederek bu haksızlığı ve hukuksuzluğu durduramayız.

 

 

BU SİSTEME İTİRAZ EDENLER BİR ARAYA GELMELİDİR

Antep halkının kent uzlaşısıyla; Kürt’ün, Arap’ın, emekçinin, yoksulun, Alevi’nin, kadının, gencin içerisinde yer aldığı bir dayanışmayla bu seçimlere girmesi gerekiyordu. Evet geç kalındı. Çünkü her siyasi partinin kendine göre kırmızı çizgisi vardı. Biz bu dönem kırmızı çizgileri ortadan kaldırdık. Sağcı, ırkçı, milliyetçi, halkları ve inançları yok sayan bu anlayışa karşı halkımıza dedik ki yerel demokrasiyi güçlendirmek için diğer siyasi partiler ve diğer kurumlarla ortaklaşarak adaylarınızı belirleyin. Türkiye’nin birçok yerinde de partimiz kent uzlaşısı için elinden geleni ortaya koydu. Ancak maalesef muhalefetin de ortaklaşmaya, güç birliğine ne kadar kapalı olduğunu bir kez daha gördük. İtiraz edenler bir araya gelmeli, demokratik bir zeminde buluşmalı. Bu sistemi beğenmeyenler ortaklaşmalı. Türkiye’nin birçok yerinde kent uzlaşısıyla belirlediğimiz adaylarımızla birlikte seçimlere gireceğimizi belirtmek istiyorum.

 

Vakkas Dalkılıçların, Abdülsamet Sakıkların, Burhanettin Boluluların yoldaşları olan sizlerin mücadelesine 30 yıldır şahidim. Lütfen kendinize güvenin, umutlu olun, dik olun. Yürüttüğünüz demokrasi mücadelesinin ne kadar önemli olduğunun bilinciyle bir arada olun. Kazanırız kazanmayız demeyin. Partimizin belirlemiş olduğu adayların yanında kenetlenerek demokrasi düşmanlarına, kayyımcı zihniyete bu sandıklarda dersini verin.

 

 

BUNLAR ÜLKEYİ YÖNETEMEDİKLERİ GİBİ BU KENTİ DE YÖNETEMİYORLAR

Değerli siyasi parti temsilcileri, kurum temsilcileri bu çağrı da size: Kürt meselesi adil, eşitlikçi, bu ülke halklarının rıza gösterdiği ortak bir akılla çözülmediği müddetçe, bunlar ırkçılık, milliyetçilik, beka, vatan tamtamıyla her kötülüğü yapacak. En büyük kötülük nedir? Buraya gelmeden önce Antep Büyükşehir Belediyesinin yapmış olduğu en büyük karar nedir baktım. Normalde Antep mülteci ve göçmen kentidir. Mültecilerin entegrasyonu için, yoksul ve emekçilerin daha rahat ve huzurlu nefes aldıkları bir Antep için kararlar alınması gerekirken; Anteplilerin ucuz su içmeleri, rahat ulaşım sağlamaları için karar alması gerekirken; Antep Büyükşehir Belediyesinin belediye meclisinde aldığı en fazla sayıdaki karar imardır. İmar alanlarının yeniden yapılandırılması ve imarla ilgili konularda karar çıkarmışlar. İmar demek rant ve para demektir. Bir belediye meclisindeki kararların yüzde 70-80’i imarla ilgiliyse, bilin ki burada hizmet yoktur, adalet yoktur, huzur yoktur. Bunlar ülkeyi yönetemedikleri gibi bu kenti de yönetemiyorlar.

 

 

 

BU ZALİM YÖNETİMLERİ, BU SAVAŞ SEVDALILARINI DURDURMAK MÜMKÜNDÜR

Bu zalim yönetimleri, bu savaş sevdalılarını durdurmak mümkündür. Eminim bir barış mücadelesiyle bu savaş politikaları boşa çıkarılacaktır. Biz HEP’ten günümüze bütün partilerimizle, sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde barıştan, mazlumdan, ezilenden yana olduk. Yine Filistin halkıyla, Rojava halkıyla, İran’da yaşayan halklarla, Ukrayna halkıyla, dünyanın başka yerlerinde yok sayılan ve ezilen halklarla birlikte olacağız, onların barış ve özgürlük mücadelesini destekleyeceğiz.

 

 

“TÜRKİYE SURİYE’DE NE GEZİYOR?”

“Türkiye’nin ihtiyacı olan şey başka ülkelere asker göndermek değildir; ihtiyacı olan şey kendi ülkesindeki demokrasiyi büyüterek Ortadoğu’daki çatışma ve savaşlara iyi bir örnek ve model olmaktır” görüşünü dile getiren Bakırhan özetle şunları söyledi:

 

“Türkiye de aslında bu hegemonik dünya güçlerinden farklı bir konumda değil. Açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin tavan yaptığı; insanların geçinemediği için intihar ettiği, komşusu ve ailesiyle kavgalı olduğu bir ülke Libya’da, Güney Kürdistan’da, Rojava’da, Suriye’de ne geziyor sorusunu bir kez daha buradan yinelemek istiyorum. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey başka ülkelere asker göndermek değildir; ihtiyacı olan şey kendi ülkesindeki demokrasiyi büyüterek Ortadoğu’daki bu çatışma ve savaşlara iyi bir örnek ve model olmaktır. Savaşla, çatışmayla model olunmayacağını en iyi Antepliler biliyor. Bakın Suriye savaşına, eğer Türkiye dahil olmasaydı, bugün Suriye’de yaşayan yüz binlerce insan Antep’e göç etmeyecekti. Suriye’de barışın yanında olsaydık, Kürtler demokratik haklarını elde etsin deseydik; bugün Antep’te nüfus bu kadar yoğun olmayacaktı, Suriyeli kardeşlerimiz göç etmek zorunda kalmayacaktı. Dolayısıyla hangi partiden olursak olalım Türkiye’nin Ortadoğu’daki bu savaş ve çatışmalara hizmet eden siyasetine itiraz etmeliyiz. Sadece bizler Türkiye Rojava’yı neden bombalıyor dememeliyiz. Saadet Partili, Yeniden Refah Partili, Cumhuriyet Halk Partili ve diğer siyasi partililer de bunu demelidir. Bizler bu savaş politikalarını izlediğimiz müddetçe, daha çok göçmen almak, daha çok mülteci almak, daha çok işsizleşmek, mutfağımızdan ve yediğimiz ekmekten daha fazla kısmak zorunda kalacağız. Çünkü bu ülkeyi yönetenler “Biz açız” dediğimizde, “Bir merminin fiyatı kaç?” diye soruyorlar. Bizler de Türkiye halkları olarak, onlara merminin fiyatını bilmediğimizi ama bu ülkenin mermi ihraç etmeye ihtiyacı olmadığını haykırmalıyız

 

 

 

740 BİN ÜNİVERSİTELİ GENÇ NEDEN KAYDINI DONDURDU?

Saray medyasını izlediğinizde güllük gülistanlık içerisinde yaşadığınızı sanırsınız. O TV kanallarındaki yorumculara ve hükümetin temsilcilerinin yaptığı konuşmalara bakılırsa durumumuz çok iyi. Ama sizlere soruyorum; gerçekten geçinebiliyor muyuz, gerçekten özgür müyüz, gerçekten düşüncelerimizi özgürce dile getirebiliyor muyuz? Dolayısıyla Saray’ın gündemiyle, Saray’ın kalemşörlerinin gündemleriyle Antep halkının, Türkiye halklarının gündemi aynı değildir. Saray’ın gündemi ile yoksul, siyasi iradesine kayyım atanan Kürt’ün gündemi aynı değildir. Saray’ın gündemi ile 10 bin liralık maaşıyla geçinmeye çalışan emeklinin gündemi aynı değildir. 740 bin üniversite öğrencisi, geçinemediği için, ailesi harçlığını gönderemediği için üniversite kaydını dondurdu. Saray’a göre gençler mutlu, gençler Türkiye’de çok iyi yaşıyor. Saray’a sormak lazım; 740 bin üniversiteli genç neden kaydını dondurdu, niye okulu bıraktı, niye umutsuz bir şekilde sınırları ve okyanusları geçerek başka ülkelerde umut arıyor?

 

 

ORTAK BİR ADALET VE BARIŞ MÜCADELESİNİ ÖRGÜTLEYEMEZSEK DAHA DA YOKSULLAŞACAĞIZ

Evet, Saray’la gündemimiz aynı değil, AKP-MHP iktidarıyla gündemimiz aynı değil ama bize de büyük bir sorumluluk düşüyor. Biz ezilenler, dili yok sayılanlar, gençlerin umudunu çalan bu iktidara karşı eğer dayanışamazsak, eğer ortaklaşamazsak maalesef daha da yoksullaşacağız, daha da anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya geleceğiz. Kayyımlar sadece Kürt belediyelerine değil; mahallerimize, evlerimize, dükkanlarımıza, STK’lara ve hatta siyasi partilere bile atanabilir. Yarın herhangi bir siyasi parti onların suyundan gitmediği zaman kayyım bile atayabilirler. Çünkü bunlar kayyımcı anlayışa sahipler. Türkiye’deki bu kayyımcı anlayışa karşı mücadelemizde güçlü itirazları yükseltmemiz gerekiyor.

 

 

Antep’i IŞİD’in merkezine dönüştürdüler, göçmen düşmanlığının marka kenti yaptılar

Türkiye’nin bugüne kadarki en büyük ekonomik krizi yaşadığı bir dönemdeyiz. Antep sanayi kentidir diyorlar, Türkiye’deki en zengin gastronomiye sahip kent olduğunu söylüyorlar. Sanayi kenti ise niye yoksulsunuz? Hani Antep sanayi kentiydi? Niye gençleriniz işsiz, iş bulamıyor? Fıstığını üreten, baklavasını yapan, kebabını yapan emekçiler acaba rahatlıkla bu gastronomi ürünlerini tüketebiliyorlar mı? Hayır. Antep marka kentidir ama AKP’nin dediği biçimde bir marka değil. IŞİD’in kol gezdiği, örgütlendiği, bütün saldırılarının örgütlendiği bir kent haline getirildi Antep. Antep, emekçilerin ve yoksulların artık 10-20-30 liraya çalıştırıldığı bir kent haline getirildi. IŞİD’in, yoksulluğun, intiharların, göçmen düşmanlığının yapıldığı bir kent haline getirildi. Antep Belediyesi Türkiye’nin en pahalı suyunu satıyor. Hani baraj yapıldığı zaman en ucuz suyu içecekti Antepliler? Demokrasi desen yok, iş desen yok, insanlar umutsuz geçinemiyor ama onlar Antep’in marka şehir olduğunu iddia ediyorlar. Marka yoksullukla, ret ve inkarla olmaz, demokrasi ile olur.

Kürtçe tiyatroya yer vermeyen zihniyet Japonya’da Kürtçe eğitim olmasın diye kriz çıkarıyor

Kürt gençlerinin burada oynayacağı bir tiyatro oyunu vardı, “Kral û travas” diye bir oyun. Bugün Kürtçe tiyatro yaptıkları için Antep’te kendilerine İl Kültür Müdürlüğü için salon verilmedi. Kürt’ün tiyatrosunu, dilini yok sayan bu anlayışa marka kent diyebilir miyiz? Demokrasi kenti diyebilir miyiz? Bunlar sadece tiyatrolarımızı yasaklamıyorlar. Japonya’da yaklaşık 15 bin civarında daha çok Mahakanlı bir Kürt topluluğu var. Kürtler, Japonya’ya anadillerinde eğitim görmek istediklerini söylediler. Japonya Milli Eğitim Müdürü de Kürt çocuklarının anadillerinde eğitim görmesi için onlara öğretmenler buldu, öğretmenlerin maaşlarını ödedi. Burada Kürt tiyatrosuna karşı çıkanlar, Ahmedê Xanî ve Celadet Bedirxan ismine karşı çıkanlar, Japonya ile kriz yaşadılar. Neymiş, Mahakanlı çocuklar Japonya’da niye Kürtçe konuşuyormuş! Yahu bu ülke sadece kendi sınırları içerisinde yaşayan Kürt’e düşman değil; Sibirya’da, Japonya’da, dünyanın neresinde olursa olsun Kürt lal olsun dilini konuşmasın, kendi iradesini seçmesin diyor.

 

 

“KÜRT SORUNU KÜRTLER İLE ÇÖZÜLÜR”

 

İşte Kürt meselesi çözülmediği sürece bu rantçılar, ihaleciler, kayyımcılar çocuklarımızın geleceğini çalmaya devam edecekler. Kürt meselesi nasıl çözülür? Belki siz de soruyorsunuz. Kürt meselesi bizim Türk’ten, Arap’tan, Azeri’den, Çerkes’ten farklı olan dilimizin, kültürümüzün ve politik tercihlerimizin yaşam bulmasıdır. Kürt meselesi Kürtlerle çözülür, bu ülkenin ortak aklıyla çözülür, bu ülkedeki bütün siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin katıldığı bir zeminde çözülür. Kimle çözülür? Türkiye’nin rahat nefes aldığı iki yıl vardı, 2013-2015 arası Çözüm Süreciydi. Hatırlarsınız asker cenazeleri, silahlı gençlerin cenazeleri gelmiyordu. Türkiye ekonomisinin pik yaptığı, insanların geleceğe umutla baktığı, kamplaşmanın ve kutuplaşmanın olmadığı bir 2 yıl yaşadık. Sayın Öcalan dedi ki demokratik bir cumhuriyette birlikte yaşayalım. Devlet aklı da buna ya inandı ya da işine geldiği için çözüm masası kurdu.

 

“25-30 MİLYON KÜRT YAŞIYOR BURADA NE YAPACAKSINIZ?”

 

Şimdi birlikte yaşamak dışında şansımız var mı? Bizim gidecek başka evimiz yok, bu topraklar bizim. Bin yıllardır bu topraklarda birlikte kardeşçe yaşıyoruz, bin yıllarca yine yaşayacağız. Bu yok sayan, reddeden yönetimler bir gün gidecek. Hiçbir şey sonsuz değil, hiçbir zulüm daim değil. Bir gün mutlaka Türkler, “Yahu Kürt kardeşlerimiz bizim dilimizi konuşmuyor, Alevi yurttaşlarımız ve gayri Müslimler bizim gibi ibadet etmiyor” diyecekler. Bir gün mutlaka Kürt ve Türk gençlerinin ölmesine yol açan bu anlayışı kesinlikle yerle bir edecekler, lanet okuyacaklar. Yeniden sesleniyorum; 2 değil, 2 değil 25-30 milyon Kürt yaşıyor burada ne yapacaksınız? 100 yıldır bastırdın, cezaevlerine attın, açlıkla imtihan ettin, dilini inkar ettin, neyi çözdün? Devletin politikası tutsaydı bu salon dolar mıydı? Dün Akdeniz’deki halk buluşmasına on binler gelir miydi? Demek ki devlet aklı bir yerde yanlış yapıyor.

 

“KÜRT MESELESİNİ ÇÖZMEYENLER ASIL BÖLÜCÜLERDİR”

 

Kürt meselesini çözmek istemeyenler bu ülkenin düşmanlarıdır. Kürt meselesini çözmeyenler asıl bölücülerdir. Kürt meselesini çözmeyenler, halkları karşı karşıya getiren ve düşmanlaştıran bir anlayışa sahiptirler. Cezaevlerinde açlık grevleri var. “Yahu kardeşim artık yeter. Aşımızdan ekmeğimizden bu savaşa giden paralar gitmesin. Kürt anasını görsün, dilini konuşsun, seçtiği iradesiyle kendini yönetsin” diyorlar. Niye yanaşmıyorlar, çünkü işlerine gelmiyor. Bu ülkenin geleceği için, gençler için, bu ülkedeki yoksullar emekçiler için, 86 milyon için, demokrasi için, demokratik cumhuriyet için iktidarı ve varsa devlet aklını Kürt sorununu demokratik yollarla çözmeye bir kez daha davet ediyorum.”  www.yenicizgihaber.com YENİ ÇİZGİ HABER 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.