Mersin İHD Başkanı Demir: Mart ayı katliamlarını unutmayacağız, unutturmayacağız

Mersin İHD Başkanı Demir: Mart ayı katliamlarını unutmayacağız, unutturmayacağız

 

MERSİN- BEKİR ŞAHİN: Mersin İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube Başkanı Hakkı Demir, Mart ayı katliamlarını unutmadıklarını belirterek, “Mart ayı, ülkeye asker postalı olup girmiş, tüm Türkiye'yi bir hapishaneye çevirerek işkencelerin, idamların yaşanacağı bir dönem olmuştur. İHD, tüzüğündeki ilkesel tutumu nedeni ile nerede ve ne zaman yapılırsa yapılsın, soykırıma karşı olduğundan Türkiye’nin Kürt Soykırımı’nı tanıması için mücadelesini sürdürecektir. Enfal Operasyonu kapsamında soykırımda yaşamını yitirenleri bir kez daha anıyor ve bir daha asla diyoruz” dedi.

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi tarafından düzenlenen basın açıklamasına bazı siyasi partiler, demokratik kitle örgütü temsilcileri ve insan hakları savunucuları ile yurttaşlar katıldı.  İHD Şube Başkanı Hakkı Demir, Mart ayında cemrenin toprağa düştüğünü, doğanın canlandığını, baharın habercisi leyleklerin coğrafyamıza gelmeye başladığına yönelik mutlulukların haber vermesini çok istediklerini belirterek, “Ancak Mart ayı kor ateş olup yüreklerimize düşmüştür. Ve Mart katliamları bize baharda zemheriyi yaşatmaktadır. Mart ayı, Baas rejiminin "Enfal hareketi" adını verdiği operasyonla Halepce'de binlerce Kürt insanını katleden Elma kokulu zehirli gaz olmuştur. Mart ayı otomatik silah olmuş, Gazi Mahallesi'nde Alevi Yurttaşları taramıştır” dedi.

 

 

İşte böylesi bir Mart ayında, yaşamın ve ölümün sonsuz yarıştığı ayda yaşananları tekrar anımsatmak istediklerini ifade eden  İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube Başkanı Demir, bu olaylarla ilgili açıklamaları yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı açıklayarak kamuoyunun dikkatini çekeceklerini ifade etti.

 

12 MART VE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KATLİAMI

İHD Yönetim Yurulu Üyesi Bekir Sıtkı Keçeci; 12 Mart 1971 askeri darbesi, egemenlerin yönetememe krizine bulduğu ‘’muhtıra’’lı çözümdür. İşçi ve emekçilerin,  tarım üreticilerinin hak alma mücadelelerini yükselttiği;  genel grevlerin ve fabrika işgallerinin örgütlendiği, toprak işgalleri ve kitlesel mitinglerin yapıldığı;  öğretim görevlileri, öğretmenler ve öğrencilerin özlük ve  demokratik hakları için üniversitelerde, okullarda fiili direnişler yaptığı bu süreçte, sadece ekonomik-demokratik ve özlük haklar mücadelesi değil, aynı zamanda anti-emperyalist mücadele de yeşermekte ve yöneticileri rahatsız etmektedir.  ABD’ye ait  6. Filo askerlerinin Dolmabahçe’de denize döküldüğü ve ABD Büyükelçisi Robert Komer’in arabasının ODTÜ’de yakıldığı böylesi bir süreçte, yönetememe krizi ortadadır.

 

Emperyalist güçler ve onun yerli işbirlikçileri, yükselen bu halk muhalefetini bastırmak için,  12 Mart 1971’de bir ‘’askeri muhtıra’’ vererek, hükümeti istifa ettirmiştir. Hemen akabinde, kukla bir hükümet kurdurarak, anayasayı kısmen rafa kaldırmış ve her türden grev,  gösteri, miting vb. demokratik hakların kullanılmasını yasaklamıştır. Artık asker postalı her yerde egemendir ve yönetememe krizini baskıyla, zulümle aşmak, tek hedeftir…

Sokağa çıkma yasaklarının da sıkça uygulandığı bu dönemde devrimciler, yurtseverler, ilericiler, aydınlar, sanatçılar ve yazarların da aralarında bulunduğu binlerce insan işkenceli sorgulardan geçirilmiş; işkence merkezi Sansaryan Han’ın ününü bile geride bırakacak olan ‘’Ziverbey Köşkü’’, yeni işkence merkezi olarak bu dönemde öne çıkmıştır. Binlerce insan bu işkencelerden sonra mahpushanelere atılmış, yine binlerce kamu görevlisinin işlerine son verilmiş, sokak ortalarında gençler kurşuna dizilmiş, darağaçlarında Denizler, Kızıldere’de Mahirler, işkence odalarında İbo’lar katledilmişlerdir.

12 Mart muhtırası dönemi, yaşam hakkı başta olmak üzere birçok insan hakkı ihlalinin yaşandığı kara bir leke olarak toplumsal belleğimize kazınmıştır.  www.yenicizgihaber.com

 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KATLİAMI

Yine bu ayda, 16 mart 1978’de  İstanbul Üniversitesi (İÜ) katliamı gerçekleştirilmiştir. Okul çıkışında güvenlik güçlerince korunması gereken İÜ öğrencileri, toplu olarak okuldan çıktıkları anda, Eczacılık Fakültesi önünde,  Ülkü Ocakları mensubu paramiliter güçlerin bombalı ve tabancalı saldırısına maruz kalmış ve koruma görevi yapması gereken polisler, olay anında hiçbir müdahalede bulunmamışlardır. Katliamda Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt isimli 7 öğrenci katledilmiş, 41 öğrenci de yaralanmıştır.

 

Bu katliam sonrası, binlerce öğrenci İstanbul Üniversitesi önünde toplanmış, okul işgal edilmiş ve Üniversite Senatosu, işgali sonlandırmak için, okulu süresiz kapatmıştır. Öğrencilerin cenaze törenine  50 binden fazla insan katılmış ve  başka illerde yapılan   gösterilerle de bu katliam protesto edilmiştir. Keza, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), ‘’Faşizme İhtar’’ eylemiyle,  iki gün süreyle iki saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirerek emekçi  cephesinden protestoya katılmıştır.

Olay anında görevli olan polis ekibinin başında bulunan  komiser Reşat Altay,  tesadüf olmasa gerek  Hrant Dink cinayetinde de Trabzon Emniyet Müdürüdür.  Keza, bu dosyada yargılanan ve  Susurluk Kazasında ölen Abdullah Çatlı, Ülkü Ocakları 2. Başkanıdır. Zamanaşımı nedeniyle rafa kaldırılan bu dosya, o dönemki ilk kontrgerilla dosyasıdır ve yargılanan kişilerin devletin karanlık güçleriyle bağı ortadadır.”

 

GAZİ MAHALLESİ KATLİAMI

İHD Mersin Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Sarıyarlıoglu; Failleri açık,  gecesi zifir karanlik olan 12 Mart 1995'de sürücüsü failler tarafından boğazı kesilerek gasp edilen bir taksiyle Gazi mahalesine gelip Alevi yurttaslarin gittiği kahvehaneler otomatik silahlar ile taranmış ve sevilen bir Alevi dedesinin hayatını kaybetmesi sonucu halkın tepkisi sokağa taşmıştır. Bazı polislerin havaya değilde insanlara nişan alarak halkı "yatıştırmaya"! çalıştığı bir katliam olmuştur Gazi katliamı. Olaylar dört gün devam etmiş genci, yaşlısı, kadını, erkeği tam 23 yurttaş hayatını kaybetmiş 653 yurttaş ise yaralanmıştır.

Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü ile 27 yıldır katilleri ve failleri bu denli açıkken "Gazi katliamı davası" orta yerde hala adalet beklemektedir.

Biz, insan hakları savunucuları olarak, etkili ve yetkili makamlara sesleniyoruz. Artık bu cezasızlık politikasına son verin. Failler bulunup yargının karşısına çıkarılıp gerekli cezalar verilmediği sürece bu ülkeye ne huzur gelir ne de barış.

Israrla ve inatla faillerin yargılanması için taleplerimizi yaşamın her alanında dillendirmeye devam edeceğiz.”   www.yenicizgihaber.com

 

HALEPÇE KATLİAMI

İHD Yönetim Kurulu Üyesi ve İHD Çukurova Bölge Temsilcisi Av. Bedri Kuran; 16 Mart günü Halepçe Katliamı olarak adlandırılan ancak Saddam Hüseyin rejiminin Irak Kürdistanı’nda Enfal Operasyonu kapsamında başta Halepçe olmak üzere Kürt şehirlerinde gerçekleştirdiği soykırımı anma günüdür.

Enfal Operasyonu, 29 Mart 1987 tarihinde başlatılmış ve 23 Nisan 1989’a kadar sürdürülmüştür. Bu operasyon kapsamında Saddam Hüseyin’in yeğeni olan Kimyasal Ali lakaplı Ali Hassan Majit Irak Devrim Komite Konseyi tarafından yetkilendirilerek, Irak’ın Kürtlerden arındırılması hedeflenmişti. Esasında Saddam rejiminin 1983’ten 1991’e kadar geçen sürede Kürtlere karşı sürdürdüğü arındırma politikası sonucunda yüz binlerce Kürt katledilmiştir. Sadece Enfal Operasyonu’nda öldürülen Kürt sayısının 180 bin ile 210 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. 16 Mart 1988 günü başlatılan ve 3 gün süren hava saldırılarında ise özellikle Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Halepçe Kasabası ve civarı kimyasal silahlarla bombalanmış ve bu saldırılarda 12 bin kişi yaşamını yitirmiştir.”  www.yenicizgihaber.com

 

KÜRT SOY KIRIMI GÜNÜ

İHD, Türkiye’de Halepçe Katliamı’nın anma günü olarak bilinen 16 Mart gününü “Kürt Soykırımı Günü” olarak tanıma kararı aldı. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu soykırımı tanımasını talep etmektedir. Soykırım suçu, BM Roma Statüsü’nde ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacı ile işlenen öldürme, bedensel veya zihinsel zarar verme, fiziksel varlığı ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirme, yani göç ettirme, grup içinde doğumları engellemek amacı ile tedbirler alma ve gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletme olarak tanımlanmaktadır. Saddam Hüseyin rejiminin özellikle Enfal Operasyonu kapsamında amaçladığı ve gerçekleştirdiği suçlar soykırım suçudur. Bu nedenle de yapılanların soykırım olarak adlandırılması gerekmektedir. Soykırım gibi en ağır suçun işlendiğini kabul etmek gelecekte oluşabilecek benzeri suçları önlemekte caydırıcı bir rol oynayacaktır.” www.yenicizgihaber.com YENİ ÇİZGİ

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yerel Haberleri