Zekai Çıngıllıoğlu
Arif Nacaroğlu
anacaroglu@evrensel.net
50 yıl kadar önceydi. Ben 18, o da belki yeni 19 olmuştu. Üniversite yıllarımızda tanışmıştık. Lise yıllarımızda haksızlığa, sömürüye, emperyalizme karşı örgütsüz, genel bir başkaldırı içerisindeydik. Genç insanlar, işçi, emekçi çocuklarının bir kısmı inanılmaz bir kandırılmışlıkla haksızlığın, sömürünün, ceplerinde 5 kuruş olmamasına rağmen sermayenin, asla gidemeyecek olsalar da ABD emperyalizminin saflarında devletin polis güçleri ile birlikte kurşun sıkıyordu devrimci, yurtsever gençlere.
Direniyorduk. Vücudumuzla direniyorduk. Bir de şiirlerimizle.
O 19 yaşındaydı, belki 20. Zekai. Minyon tipinin üç beş misli sesiyle bir başladı mı şiir okumaya ne kolluk ne tosuncuk ne işkenceci kalırdı titremeyen, titrese de kendine gelemeyen. Yurt direnişlerinde, kantin eylemlerinde, Düztepe’nin işçi kahvelerinde, mahpushanenin soğuk köşelerinde, sendikaların emek salonlarında bir Ruhi Su ustanın sazı, bir Zekai’nin şiiri yükseltirdi emeğin bayrağını. Halkın kurtuluşu için Halkın Kurtuluşu demiştik birbirimize.
Çok okurdu Zekai. Hem çok okur hem çok anlar hem çok anlatırdı okuduklarını. Hem de tane tane. Daha yapacak çok işi, okuyacak çok şiiri vardı Zekai’nin. Arkasında onurlu, her saniyesi hak edilmiş bir yaşam bıraktı bize emanet.
Bir de Belma yoldaşı.
Bir de gözünden sakındığı Yiğit’ini.
Hem ne demişti Gezmiş yoldaş sonsuzluğa giderken kardeşine.
Bilim adamı ol...
Yiğit bilim adamı oldu. İnsanlığı, emeği savunacak.
Daha ne yapsın Zekai Çıngıllıoğlu yoldaş.
Neler görmüş yorgun büyük kalbi bu kadar dayanabildi onca kötülüğe. Ve Adana’nın güzel insanı Zekai aramızdan ayrıldı.
Sevgili Zekai, Deniz’e, Hüseyin’e, Yusuf’a, Nurhak Dağlarına, tüm devrimcilere selam söyle gür sesinle.