İstibdat döneminden geçiyoruz. Despotik yönetim AKP iktidarı Abdulhamit dönemini hatırlatıyor. II. Abdülhamit’in 1878’de I. Meşrutiyet yönetimine son vermesiyle başlayan ve II. Meşrutiyetin ilanına kadar süren bu despotik yönetim altında da halklar kan ağlamıştı.Meclis-i Mebusan’ı kapattıktan sonra tüm yetkileri elinde toplayan II. Abdulhamit, Yıldız Sarayı’nı merkezi karargah haline getirerek, devleti konutundan yürütmeye başlamıştı. Bugün o aşamada değilsek de HDP’li vekillerin Meclisten atılması hesaplarının yapıldığı bir süreçten geçiyoruz.Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü, geniş istihbarat örgütünün bu dönem kurulduğu varsayılmaktadır. Abdülhamit’in en büyük korkusu kendisine karşı yapılacak bir darbeydi. Önceden haberdar olmak ve onu hemen bastırmak istiyordu. Darbe ya da ayaklanma onun uykularını kaçırıyordu. O dönemler Gezi gibi bir halk direnişi yoktu ama Osmanlı İmparatorluğunca işgal edilmiş topraklarında ulusal ve sosyal hareketler için için depreşiyordu.Abdulhamit o dönem muhtarlarla toplantılar yapmıyordu ama güçlü bir hafiye ordusu oluşturmuştu. Toplumun içinde yaygınlaştırılan ihbarcılıkla, nerede ne oluyorsa jurnalciler tarafından anında saraya ulaştırılıyordu. Maaşa bağlanan, direkt olarak saray tarafından yönetilen bir aygıt oluşturulmuştu. Bu öyle bir boyut kazandı ki jurnalcilikte tarihi bir dönem yaşandı.“Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir” denmişti ya… Bu boşuna söylenmiş bir söz değildir yani…Darbe ya da ayaklanma gerekçesiyle birçok masum insan işkenceden geçirildi, zindanlara dolduruldu, katledildi. Fizan’a gönderildi. Fizan’a sürgün II. Abdülhamit döneminde literatüre geçti!Günümüz iktidarının ve yargısının yaptığı gibi sıkça ve dayanaksız gerekçelerle, “Paralel devlet yapılanması”, “bölücü terör örgütü”, “Anayasaya karşı işlenen suçlar”, “Organik bağı olmasa da terör örgütü mensubu gibi hareket etmek” olarak ifade edilmese de çokça canlar yandığı bilgi ve belgelerle sabittir.
- Abdülhamit döneminde basın topun ağzındaydı. Hafiyecilik ve jurnalcilik tüm toplumu kuşatmıştı ve basına göz açtırılmıyordu. Meşrutiyete son verilen yılları takip eden birkaç yıl içinde kurulan bir komisyon aracılığıyla basın zapturapt altına alındı. 1881’de kurulan bu komisyon basına göz açtırmıyordu. Saray’ı çağrıştıran her ima gazetelerin kapatılması için bir nedendi. “Yıldız” sözcüğünün her yerde kullanılmayacağına dair emirler yayınlandı. Yıldız Sarayı’ını çağrıştırdı mı vay o gazetenin haline!