Vicdan

.

 Son kanun hükmünde kararname (KHK) ile yine çok sayıda akademisyenin işine son verildi. Aralarında profesör ve doçentlerin de olduğu hocalar bir daha hiçbir kamu kurumunda çalışamamak üzere üniversitelerden uzaklaştırıldı. Yazık oldu ülkenin bunca emeğine, kaynağına. Bir akademisyenin yetişmesi öyle az bir şey değil. Hocanın emeğinin yanında çok önemli bir kamu desteği gerekiyor. Öncelikle bu insanlar ülkenin gençleri içerisinden özenle seçiliyorlar. İçlerinde ülkenin her yöresinden insanlar var. Parasızlıktan düşmüşler tarikatların, şeyhlerin, hoca bozuntularının kucağına. Yoksul aile çocukları var. Yüksek Lisans, doktora ve sonrasında hoca olmuşlar. Tapu memuru, polis gibi değil hocalık. Nereden hesaplasanız bir akademisyen milyonlarca liraya patlıyor bu ülkede yaşayan diğer insanlara. Zaten zorlukla yürüyen akademik yaşam, yüksek öğretim, bilimsel araştırma çalışmaları, bir yandan yurt dışına giderek hayatını kurtarmaya(?) çalışan genç beyinler, bir taraftan, daha önceki ilişkileri biliniyor ve özendiriliyor olmasına, sırtları sıvazlanıyor, her olanaktan hak etmeden yararlanabiliyor olmalarına rağmen, ortaklık bozulunca üniversitelerden bir gece kararnamesiyle uzaklaştırılan hocalar ve onların üniversitede kalan çok sayıda öğrencisi. Uzaklaştırma haberini akşam televizyondan, ya da internet sayfasından bir satır ismini görerek öğrenen ve geçmişe ilişkin her hakkını kaybetmenin yanı sıra, 20 yıldır, 30 yıldır yaşamlarının çoğunu geçirdikleri bölüm odalarının mühürlenmesi, özel eşyalarını almak için bile odalarına girmeleri daha düne kadar “hocam” diye saygı gösteren güvenlikçiler tarafından engellenmesi. Oysa çok yakın geçmişte en yetkili makamlar bile “At izinin, it izine karıştığını” söylemişlerdi. İşin zor ve kabullenmesi zor tarafı, bu insanların, hocaların neden atıldıklarını bile bilmiyor olmaları, bizim de bu insanların neden cezalandırıldıklarını bilmiyor olmamız.Ama sonuçta üniversiteden atılan binlerce hocadan bahsediyoruz. Mantık diyor ki, bu hocalar anayasal düzeni yıkmak için darbe girişiminde bulunan dinci ve gerici bir örgütün üyesiydi de neden devletin en tepe nok-talarına getirdiniz? Neden onları düzmece jürilerle doçent, profesör yaptınız? Neden bu hocaların TÜBİTAK’a, Sanayi Bakanlığına, diğer kamu kuruluşlarına destek için sundukları en uydurma projeleri sorgusuz sualsiz kabul ettiniz, tüm jüri üyeliklerinde görev verip haksız kazanç sağlamalarını desteklediniz de bu takımdan olmayan diğerlerini hep sistemin dışında tuttunuz? Neden üniversiteye veya diğer kamu kuruluşlarına alırken yaptığınız mülakatlarda bunlardan olmayanları eleyip, sokakta bıraktınız? Siz zaten devleti, alnı secdeye değen, değemese de gözleriyle ibadet eden insanlar yönetsin istemiyor muydunuz? Aranızdaki kardeşlik “Mezardakiler bile oy kullansın” dendiğinde, “İşçi grevleri engellensin, bunlar İslam’ın iktidarına karşı işler” dendiğinde iyiydi. Kankalığınız güç ve iktidar kavgasına dönüşünceye kadar sorun yoktu. Deniz’i, Yusuf’u , Hüseyin’i asarken hep birlikte hoplayıp, “Bir bizden, bir onlardan.”, “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diye göbek atıyordunuz. Aranızdaki kavgada biz emek, hak ve adaletten yanayız. Duyduğumuz, gördüğümüz her şeyi vicdan terazimizde tartıyoruz ve sizin bilgi ve katkınızla ülkemizin kaybettiği bu kadar enerjiye üzülüyoruz. İran gerici devriminde sosyalistlerin yaptığı gibi emek düşmanı dincileri destekleyecek değiliz ama yanlış yapılan işin sonunda dilenen bir özür ve iadeyi itibar, ne vicdanları, ne insanları rahatlatmıyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri