UMUDA VAR MISINIZ?

.

 Temmuz’un sıcağını ve güneşini iyice içlerine çekerek yetişen domateslerin görünümünün kıpkırmızı, tadının şeker gibi olduğunu biliriz. Üzümün beyazının da, karasının da hani o bal gibi olup salkım salkım yenecek kıvama Eylül’ün sonlarına doğru geldiğini de. İşte bu sıralarda çarşıda, pazarda başka bir meyvenin tezgâhlara yerleşmeye başladığını görürüz. Yeşildir, hem de koyu ağır bir yeşildir kabukları, üstüne üstlük bu sıralar sanki hiç güneşi, sıcağı almamış gibi ekşidir tadı. Mandalinalar işte böyle bir zamanda ortaya çıkar, aynı zamanda hasat edilen diğer meyvelerden farklıyım dercesine ilk çıkışında tadı da, rengi de farklıdır. O döneme göre aykırılığın nedeni, domates ya da üzüm kadar güneşin sıcağını, gökyüzünün maviliğini almamış olması mıdır? Yoksa bu farklılığı yani, henüz sarıya dönüşmeyen rengi ve ekşi tadıyla; bize renginin ağır yeşilden hoş bir sarıya, tadının ekşilikten tatlıya dönüşeceği günleri yani, kışın gelmekte olduğunu mu haber vermek istiyor? Tam da öyledir; sonbaharın ilk ayında çıkan bu öncü mandalinalar bize, açık, bulutsuz, aydınlık masmavi gökyüzü dopdolu doğanın yerine, kapalı, karanlık, çıplak, sanki yalnız başına, kimseyle bir şey paylaşmadan yaşıyormuş duygusunu veren,  yaklaşan soğuk kışı haber verir. Yaklaştığını haber verdiği işte bu kış aylarında ise; olmayan güneşe, gökyüzündeki gri bulutlara, bizi üşüten soğuk havaya rağmen mandalinalar tatlarının zirvesine ulaşır. İnsanlar; kendileri ile mevsimler içinde ilkbaharla başlangıçları, umudu, canlanmayı, yazla da özgürlüğü, üstündekileri atar gibi içindekileri dışarı çıkarmayı gelecekteki güzel günleri eşleştirirler. Sonbaharda doğa sararıp kurumaya başlarken, bu mevsimde etrafımız kahverengi, kızıl, sarı olurken, içimizi kaplayan ise mavi renkle özdeşleştirilen hüzündür. Bunun üstüne duygularımızı ve içimizi kaplayan hüzün, bir de grileşen hatta kararıp gelen kışla ağırlaşır ve melankoliye dönüşür. Kışla beraber  “bizi melankoli sararken”  güneşin azıcık olduğu soğuk havalarda açmayı başarıp, köşe başı tezgâhlarına gelen yeşil saplı sarı sümbüllerin yaşadığı zorluklara rağmen, bu canlı hali ve çocuğumuzu anımsatan kokusunun kıymetini nedense ilkbaharda açan güneşle, sıcakla açan, güller çiçekler kadar bilmeyiz. Mevsimlerin sıcağı, soğuğu, güneşi, bulutu doğaya kaplattığı yeşili, mavisi, kızılı, sarısı yaşamımıza etki ederken, duygularımıza, ruh halimize sanki yön verir. Belki de  ‘ doğa ana ‘ tanımlamasını bunun için yapıyoruz. Peki ya, inatla güneş olmadan, soğukla tatlanıp, rengini güzelleştiren mandalinaya, baharmış gibi davranıp açıp, elimizde demet olan sümbüllere ne demeli? Biri çiçek biri mandalina; kışın içinde bize en az ilkbahar kadar umudu, başlangıcı, canlanıp ayağa kalkabilmeyi anlatmıyor mu? 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri