Kapitalist sistemlerde olduğu gibi derin ekolojinin eleştirileri ve çözüme yönelik tespitleri doğru olabilir. Konu çözüm önerilerine gelince mantıki ve pratik bir çözümün olmadığını görüyoruz. Bu temel varsayımları birinci ve ikinci doğa üzerinde değerlendireceğiz.Derin ya da mistik ekoloji hareketi, ilk (birinci) doğayı (insani olmayan doğa) ‘vahşi doğa’ olarak yüceltme eğilimini taşır. Vahşi doğayı merkez alan mistik ekolojistler, özünde idealist olup doğa ile mistik(gizemci) bir birlik olarak bütünleşme eğilimini esas alırlar. İnsanın birinci doğadan ötekileşmesini ‘ilk günah’ olarak değerlendirirler ve insanın ikinci bir doğa olarak geliştirdikleri değerleri adeta lanetlerler. Özellikle evrimsel gelişme süreçleriyle süregelen farklılaşmaları görmezden gelerek canlı – cansız her şeyi ‘içsel değerler’ açısından birbiriyle eş değer sayarlar. Yani insanda dahil olmak üzere bakteriler, virüsler vb. tüm yaşam biçimlerini birbirleri ile eşitleyen ve ‘biyo merkezcilik’ denilen bir yaklaşım gösterirler. Ve bu biyo merkezcilik ya da doğa merkezli yaklaşımları ile insanın evrimsel gelişim sonucu yaşadığı farklılaşmayı ortadan kaldıracaklarına inanarak savunurlar. Yine vahşi doğayı yücelterek, ikinci doğayı ve insanın yaşadığı sorunları küçümserler. Özellikle ekolojik krizin sorumlusu olarak insanı(insanlığı) görürler. Öyle ki insanı evrimsel bir hata, adeta bir ‘kanser’ olarak değerlendirirler. Ve ‘ikinci doğa’ olarak da bilinen insan aklına dayalı gelişmelere (bilimsel, teknolojik vb.) karşı bir nefret duyarlar. İnsanın doğadaki diğer canlı türleri gibi sadece ‘vahşi doğa’ da ki yasalara uyarak hareket etmesini savunurlar. Hatta insanın doğadaki hiçbir şeye müdahale etmemesi gerektiğini savunanları da vardır. Yani günümüzde yaşanan ekolojik krizin toplumsal nedenleri konusunda çözümleyici olmaktan uzaktırlar. Örneğin sorunların çözümüne dönük en belirgin perspektifleri ağırlıklı olarak nüfusun sınırlandırılmasına dayanmaktadır. Kaldı ki bunu savunmalarına rağmen, nasıl gerçekleştirileceğine yönelik ciddi bir programları da bulunmamaktadır.Toplumsal ekoloji hareketi ise insanın doğadaki yeri ve rolü konusuna çok farklı bir yaklaşım gösterir. Yine doğa kavramını ve evrimsel gelişmeyi farklı değerlendirir. Toplumsal ekolojiye göre doğa kavramı giderek genişleyen, farklılaşan ve gelişimi süreklilik gösteren bir evrimsel süreçtir. Bu evrimsel sürecin henüz bitmediğini, cansız olandan canlıya doğru gelişen ve giderek kompleksleşen bir yapı olduğunu kabul eder. Yani evrimsel süreç hem birinci doğada (vahşi doğada) hem de ikinci doğada (toplumda) tamamlanmamıştır. Bu bağlamda doğayı ve toplumu dinamik yapılar olarak ele alır. Doğal ekosistemler gibi toplumsal sistemlerin de varlığını kabul eder. Böylece doğal ekolojiler kadar, toplumsal ekolojinin de varlığını gözetir. Evrimsel gelişmenin en çarpıcı özelliği ise tüm yapılanmaların basitten karmaşığa ve zengin bir çeşitliliğe doğru bir seyir izlediğidir. Doğadaki tüm türler arasında karşılıklı bir bağımlılık ekosistemin en temel özelliği olarak göze çarpar. Yine bir ekosistemin hem kendi içinde hem de sistem dışı etkenlere karşı dayanıklılığı büyük ölçüde, o ekosistemin türlerinin çeşitliliğine ve karmaşıklığına bağlı olduğu görülmüştür. Bu nedenle insanın evrimsel gelişmeye paralel yaşadığı farklılaşma ve ulaştığı kompleks nitelik birikimin, henüz tamamlanmayan(sürmekte olan) doğal ve toplumsal evrimin yönünü belirleyebilme gücüne sahip olduğunu; bu gücün yaşanan mevcut ekolojik kriz de düşünüldüğünde ne derece hayati olduğunu ifade eder. En önemli özelliği ve derin ekolojiden ayrılan farklı yanı ise birinci doğadan farklılaşarak gelişimini ikinci doğa olarak sürdüren insanı ve insanlığın yarattığı tüm değerleri karşıt bir yaklaşımla ele alıp değerlendirmez. Yani toplumsal ekoloji hareketi, doğanın yaşadığı ve devam eden bu iki gelişimi zıtlık içinde değil de birbirini tamamlayan, yaratıcı ve paylaşan bir evrimsel bütünlük içinde ele alır. Ve en önemlisi de doğal evrim tarafından oluşturulup gelişen insanın mevcut potansiyelleri ile etkili, belirleyici bir konumda olduğunu kabul eder. Yani insanlığın ulaştığı potansiyel birikimi ile kendisini de var eden evrimsel süreci olumlu- olumsuz belirleyebilme gücüne ulaştığının bilinciyle hareket eder ve bu realitenin görülmesi gerektiğini vurgular.
Toplumsal Ekolojinin Derin Ekolojiden Ayrımı
.