Güzel bir bahar sabahına uyandım. Simsiyah bir tarla kuşu çam ağacının en yüksek dalından güzel sesiyle bahar şarkıları söylüyor. Nameleri hep farklı ve coşkulu. Akşam yağan yağmurun çimenlerin üzerinde bıraktığı kokuyu içime çekerek televizyonu açıyorum. Sabah haberlerine bakacağım. Televizyonda Muzaffer ve Kıvanç Hocalar. Arif Koşar soruyor, onlar anlatıyor. Seslerini duymadan hocaların sadece yüzlerine baksam, Arif’in sorularını duymadan seyretsem çok komik ve eğlenceli bir programda felaket gırgır şeyler anlattıklarını düşüneceğim. Kıvanç Hoca için yakalama kararı çıkıyor. “Kaçar” şüphesiyle polisler evini basıyor. Evde babası. Kendi üniversiteye gidiyor. Boğaz köprüsü üzerindeyken babası arıyor. “Polisler seni yakalamaya geldi.” Doğru karakola, oradan hapse. Hem de tecrit hücresine. Muzaffer Hoca çocuğu kreşe bırakacak. Kıvanç arıyor, “Yakalama kararı çıkmış.” Çocuğu kreşe bırakıyor, oradan tecride. Savcının soruları tam Aziz Nesin’lik. “Belirtilmeyen görüş” üzerinden yükleniyor. Anayasaya aykırı filan hikaye. Her sorusu “Sizce” diye başlıyor. Zorla suç işletecek. Eskiden olsa döve döve söyletirlerdi. “Yaşaaaaar, Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” diye bir türkü dünyanın hiçbir ülkesinde, hatta kabilesinde bile yok. Dünyanın hiçbir halkı bu türkü ile göbek atmaz. Ama biz oynamayı severiz. Neye oynadığımız önemli değil. Ama geçmişimiz tehlikeli. Tarihimiz gözaltında yediği dayak ile 50 cinayeti yüklenmiş, cebine bırakılan paketle yıllarca cezaevinde kalmış, hatta ne olduğunu bile bilmeden 30 yıl hapis yatmış sonra “pardon” diye bırakılmış garibanlarla dolu. Hocalar da bunu biliyorlar ama konduramıyorlar. Hukuk bilen herkes, “Bir şey olmaz, ifade verir çıkarsınız” havasında. Kıvanç matematikçi. Mantık ve olasılık hesaplarıyla işi çözmeye çalışıyor. Tutuklanma olasılığımız yüzde 10. Sonra hakim. Tutuklama. “Burunları sürtülsün kerataların. 2212 öğretim üyesinin imzaladığı metni savunmak neden bu 4 kişiye kaldı. Bunlar ele başı mı?” düşünceleri gözlerinden okunan, hukuk fakültelerinden büyük olasılıkla kötü notla mezun olmayı becermiş kanun adamları. Sonra, tecrit, hapis, volta. Kırk gün, kırk gece burun sürtme. “Halen adam olmama” cezasının infazı. Yükseklerden gelen “Heeey Çomski” sesleri. Burunları sürtülsün diye elebaşıları (?) 40 gün tecrit edilmiş ve görünüşe göre halen adam olamamış 2 binden fazla akademisyen. “Artık yaşlandı, ders veremez” diye 67 yaşında emekli edilen üniversite hocaları, ülkenin laik (?) düzenine göz dikmiş, 80 milyon insanın yaşamını değiştirmeye heveslenen 77 yaşında Meclis başkanları. Ve sonra tarla kuşu. Bir şarkı tutturmuş çam ağacının tepesinde. Ne yasa, ne anayasa, ne kanun, ne savcı, ne hakim var onu susturabilecek. Bir tek doğaya, yaşama sorumlu.
Tarla Kuşu
.