.
Taksim Dayanışması davasının ilk duruşması Çağlayan Adliyesinde, İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde gerçekleşti. 5 kişi örgüt kurmak ve yönetmekle 21 kişi ise örgüt üyesi olmakla suçlandık. Duruşmada yargılanan her arkadaş Gezi direnişini savundu. Ben de yaptığım kapsamlı savunmada Gezi direnişini, yaşananların ne anlama geldiğini değerlendirdim. Savunmadan bazı bölümleri bugünkü köşede paylaşıyorum;“Halk hareketleri, iddianamelerle ve ceza yasalarının normları ile değerlendirilemez. Derinlemesine bir tarihsel, sosyolojik ve siyasal analiz gerektirir. Nitekim; Gezi olayları bir çok yönüyle daha şimdiden pek çok bilimsel/akademik araştırmaya konu edilmiş; elliyi aşkın kitapta, edebiyat, fotoğraf, sinema gibi pek çok sanat yapıtında ifadesini bulmuştur. Bu analizlerin pek çoğunun ortak çıkarımı; Gezi direnişinin kendi doğallığında gelişmiş olduğudur. Yönlendirilmemişliği, birbiriyle ilişkilenmemiş çoğul nedenlere sahip olduğu ve iktidarın tutumuyla doruğa varan polis şiddetinden arındırıldığında barışçıl/demokratik karakteriyle özgünlüğüdür.”***“İddianamede, tüm bu halk hareketini 5 kişiden ibaret bir örgüt olarak yönlendirdiğimiz, halkı yasa dışı gösterilere teşvik ettiğimiz iddia edilmektedir.Bu halk hareketini yönetmiş ve yönlendirmiş olmaktan sadece onur duyardım. Savcının iddianamesinden korktuğum için değil; ancak, ahlaki bir tutum olarak, tamamen kendi vicdan ve iradeleriyle Türkiye’nin dört bir yanında alanlara akın etmiş milyonlarca insanın iradesine saygısızlık etmiş olacağım için bu iddiayı kabul etmiyorum.”***“Hak arama eylemleri, gösteriler/açıklamalar yoluyla kamuoyu oluşturulması; demokratik bir devlette, siyasi katılım ve demokratik denetim araçlarından biridir. Ancak, Başbakan, demokratik tepkiyi anlayarak, milyonlara kulak vermek, bir rant projesi olan Taksim Yayalaştırma Projesi’nden ve kent halkının kamusal kullanım alanı olan Gezi Parkı’nın bir grup sermaye çevresine peşkeş çekilmek üzere AVM, rezidans ve Topçu Kışlası olarak tasfiyesinden vazgeçmek yerine “emri ben verdim” ifadesiyle, “Polisimiz kahramanlık destanı yazdı” teşvikiyle polisin hukuk dışı şiddetini sahiplenmiş; hak savunucularına hakaret etmiş, tehditler yağdırmıştır.Başbakan iktidar gücünü kullanarak, başta medya olmak üzere tüm araçları devreye sokarak ve mitinglerde şiddet kültürünü pompalayarak, baskıyı artırmak ve gerilimi tırmandırmak için özel çaba sarf etmiştir. Başbakan, bu tutumuyla tepki eylemlerinin bütün ülkeye yayılmasına ve eylemlerin büyümesine, ülkenin her yanında yankı ve destek bulmasına en büyük katkıyı yapmıştır.”***“Ben, bu büyük halk hareketinin, onuru ve hakları için sokaklara dökülen bu insan denizinin mütevazı bir parçası olmaktan onur duyuyorum.”***“Evrensel gazetesinde haftalık köşe yazıları yazan bir gazeteciyim. Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısıyım. Emek, barış ve demokrasi güçlerinin birliği, eşitlik, özgürlük, halkların kardeşliği ve demokratik bir ülke için mücadele ediyorum. HDP ve HDK kuruluş çalışmaları ve faaliyetlerinde yer aldım, her dilden ve her inançtan halkların eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliği için, demokratik Türkiye için mücadele ediyorum. Gezi direnişinde halkla birlikte olmamdan daha doğal bir durum olamaz.Halka, doğaya, emekçilere karşı sorumluluğum çerçevesinde, Taksim Yayalaştırma Projesine karşı verilen hukuki ve demokratik mücadeleyi takip ettim, gazete yazılarımda değerlendirdim, paneller ve konferanslara konuşmacı olarak katıldım. Pek çok aydın, sanatçı ve siyasetçi gibi, Hükümetin baskı ve şiddet politikası karşısında tutum aldım.”***“Taksim Dayanışma Platformunun kriminalize edilmesi ve ceza yargılamasına konu edilmesi; her türlü demokratik örgütlenmeyi suç sayan, sendikaları/siyasi partileri kapatan, yöneticilerini yargılayan, cezalandıran 12 Eylül askeri darbe hukukunu hatırlatan trajik bir paralelliktir.”***Meşru ve demokratik hak eylemleri sırasında, demokrasiye ve insana yabancılaşmış bir iktidar gücünün, eşine az rastlanır şiddetiyle hayata veda etmek zorunda kalmış Ethem, Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Berkin, Ahmet, Medeni, Hasan gibi gençlerin, 12 insanımızın vicdansızca öldürülmesinin, on beş kişinin gözünün gaz fişeği veya plastik mermiyle kör edilmesinin, on binlercesinin yaralanması ve özgürlüğünden mahrum kalmasının bütün toplum vicdanında yarattığı derin etkiler, bu tepki eylemlerinin sürdürülmesinin asıl nedeni olmuştur. Bütün toplum, günlerce ayağa kalkmış, vicdanının sesine kulak vermiş, adalet istemiştir. Öldürülen ve hayatını kaybedenleri burada bir kez daha anıyorum.”