.
20 Haziran günü Şişecam’a bağlı 10 fabrikada 5800 işçi, toplusözleşmede anlaşamazlık olunca greve çıkmışlardı. Yedi süren grev, 27 Haziranda Bakanlar Kurulu kararıyla, Milli Güvenliğe zarar verdiği gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi. Ülkemizde 12 Eylül 1980’den doğru –dürüst grev yapılamıyor. Sendikaların yetki alma, toplu sözleşme yapma aşamaları yılları alan bir süreç oluyor. Var olan grev hakkı sıklıkla Milli güvenlik gerekçe gösterilerek engelleniyor. Böyle olunca memlekette toplumsal barış diye bir durum kalmıyor. Her şeyin parababaları için yapıldığı bir düzende yaşıyoruz. Yaşadığımız düzen olan, kapitalist düzende hep bir pasta paylaşımından söz edilir. İşçi, işveren, esnaf sanatkâr, köylü üretmenler bu pastadan pay alır denir. Bu pastanın paylaşımının belli kuralları vardır. Bu kurallara göre işçiler özgür toplu pazarlık ve grev haklarıyla bu pastadan pay almak zorundadır. Fakat ülkemizde hiç de öyle olmaz, işçi sınıfı her taraftan bir cehenneme içinde yaşatılır. İşçilerin yüzde 80-90’ıı asgari ücret denen açlık sınırının altında ücretle çalışır. Doğal hakları olan fazla mesaiyi zamlı almak hakları kullandırılmaz. Bu yüzden aldıkları ücret asgari ücretin altına düşümü olur. Kıdem tazminatlarının ödenmesinde bin türlü engeller yaratılır. Her sene giriş –çıkış yapılarak oyunlar oynanır. Bu da yetmez, Taşeron işçi uygulanmasıyla, işçilere hiçbir hakları olmadığı kabul ettirilmek istenir. Oysa Taşeronda çalışan işçilerle, diğer işçilerle aynı haklara sahiptir. Bundan beş-altı yıl önce bakan Mehmet Şimşek “Taşeron uygulaması olmasa, bu kadar işçiyi kamuda bu kadar ucuza çalıştıramazdık” diye bir itirafta da bulunmuştur. Bazen bunlarda yetmez, işçinin çalışmasını daha da ucuza getirmek için işyeri denetimleri yapılmaz. İş müfettişlerinin sayısı azaltılır. İş Müfettişlerindeki uzmanlaşma kaldırılır. Tabip odalarının elinden, işyeri hekimi görevlendirme yetkisi alınır. Bakanlık burada yetkili olur. Bu durumda Soma gibi katliamlar kaçınılmaz hale gelir. Halı ve dokuma fabrikalarında, tozdan dumandan göz gözü görmez, akciğerler harap olur, yüksek ses nedeniyle kulaklar işitemez hale gelir. Yani Meslek hastalıkları artar. İşçi Sınıfı sağlıklı olarak yaşayamadan, daha erken hayatını kaybeder.İşçi sınıfı örgütlenmesin diye, işveren yanlısı sendikalarda işçini örgütlenmesi sağlanır. İşyerine giren her işçinin sarı sendikaya üyeliği zorunlu hale getirilir. Bazı işverenler aldıkları işçileri sanki Allah rızası fabrikalarında çalıştırıyorlarmış gibi sözler söyleyerek, dini istismar ederler. İşçinin kafasında böyle bir algı yaratırlar.Bu koşullar altında Şİşecam grevi 60 gün süreyle erteleniyor. Amaç işçiler grevle haklarını alıyor olgusunu vatandaşa göstermemek. “İşçiler istese de grev yapamazlar”ı toplumun kafasına yerleştirmek. Halkta umutsuzluk yaratmak. AKP iktidarının amaçladığı çıkarlar bunlardır. Bu şekilde demokratik düzenin temeli olması gereken üretim ilişkilerinde, demokrasinin kırıntısı bile bırakılmamaktadır. İşyerinde işçinin hakkını veren bir düzen oluşturulmaz ise, hayatın hiçbir alanında demokrasi olamaz. İşte bu yüzden işçi sınıfımıza cehennem hayatı yaşatılmaktadır. Vatandaş olarak bizler Şişecam grevi anlamak, bu grevin arkasında durmak zorundayız. Grev yapma özgürlüğü için mücadele etmek, örgütlenmek hepimizin temel görevlerinden biri olmalıdır.