Şikâyetiniz Nedir?

.

Biz doktorların hastalarımıza ya da hasta sahiplerine sorduğu en önemli soru budur. Son yıllarda hastalarımıza bu soruyu sorduğumuzda doğru, dürüst bir cevap alamaz hale geldik. Ben çocuk doktoru olduğum içinde, hasta anne ya da babası çocuğun gerçek şikâyetini bana anlatmak yerine, hikaye anlatıyor. “ Hocam şu doktora gittik bunu dedi, şu teşhisi koydu. Ondan sonra şu doktora gittik böyle dedi, şu ilaçları verdi” deniyor. Bende diyorum ki; “bana hikâye anlatma, çocuğun ne derdi var onu söyle”. Fakat yine aynı şekilde hikâye anlatma devam ediyor. O zaman bir ayrıca şikâyetin ne anlama geldiğini açıklıyorum. Şikâyet ya da daha Türkçesiyle yakınma; öksürük, ateş, iştahsızlık, nefes darılığı gibi hastanın bir şekilde ifade ettiği durumlardır diye söylüyorum. Ancak bu şekilde hastanın şikâyetini anlayabiliyorum. Bu durumda bile, hasta anne- babası şikâyetleri tam tanımlayamıyor. Bir doktor çok sayıda hasta baktığı için, alışkanlık haline geldiği için mi böyle oluyor diye bu sorunu araştırmak gerek. Bu konuyu da ülkemizin yaşadığı sorunlardan ayırt etmemiz mümkün değil. İnsanlarımızda son otuz yılda hızla artan sorunlar bunlar. Eğitim düzenimizde sanırım on-onbeş yıl önce sözlü sınav kalktı. Yazılı sınavlar sınırlandırıldı. Her şey test haline getirildi.  Kitap okuma okuma oranımız çok düşük, yıllar içinde de düşüyor. Her yüz kişiden 4,5 kişi kitap okuyor. Birleşmiş Milletlerin yaptığı sıralamada 86. sıradayız(1). Gitgide cehaletin dibine vuruyoruz.  İşte bu ahval ve şerait içinde vatandaş olarak, şikâyetlerimizi tanımlama konusunda da sınıfta kalıyoruz.  Derdimizin ne olduğunu bilemez hale getirilmişiz haberimiz yok diyelim. Parababaları düzeni, vatandaşı kendi sorununu tanımlayamaz hale getirmiştir. Hikmet Kıvılcımlı bu durumu “Kafadan silahsızlandırma” olarak tanımlıyor(2). Halka kendi gerçek sorununu unutturup, soyut meselelerin daha önemli olduğu dikte ediliyor. Açlık sınırının altında yaşayan halkımız kendini bu hale getiren düzeni sorgulayamıyor, din, iman meselesini yanlış anlayıp, din istismarcılarının oyununa geliyor. Bir işveren ülkemizde, işçiye Allah rızası için iş verdiğini bile söyleyebiliyor. Kendi çıkarları için rahatlıkla dini kullanabiliyor. Ancak laik bir düzende İşçi Sınıfı ve tüm emekçiler haklarını alabilir.Bir vatandaş olarak başta sağlık sorunlarımız olmak üzere şikâyetlerimizi tanımlamak zorundayız.  Benim şikâyetlerimi kendim değil de başkası tanımlasın, dersek işte olacağı budur. Zaten ülkemizde insanlarımıza gerçek şikâyetleri unutturulup, soyut sorunlar şikâyet diye yutturulmaktadır. Kendimizi doğru değerlendirmeliyiz. Tabii ki içinde bulunduğumuz koşullar ile birlikte bu değerlendirmeyi yapmalıyız. Nerede, kimin için çalışıyoruz? Çalıştığım koşullar sağlığımı nasıl etkiliyor? Çocuklarımın sağlığı için ne yapıyorum? Beni ve çocuklarımı hasta eden gerçek nedenler nedir?  Tüm bu soruların cevaplarını neden-sonuç ilişkisi içinde arayıp bulmak zorundayız.  Bu sorgulamayı yalnız kendimiz için değil, aynı şekilde yaşadığımız tüm emekçiler için yapmalıyız. Sonuç olarak Hikmet Kıvılcımlı Ustamızın dediği gibi; Uyarmak için Uyanmalı, Uyanmak için Uyarmalıyız.XXXYıllardır beraber çalıştığımız bu gazetenin her şeyi Bekir Şahin ve Aysel Şahin arkadaşlarımızın kızları, gazetemize yıllardan beri emek veren, Mersin muhabirliğini yapan, Feray Şahin’i kaybetmemizin, üzüntüsü içindeyim. Tüm ailenin ve hepimizin başı sağ olsun. 

  1. https://ceco.live/2016/10/23/dunyada-kitap-okuma-oranlari-ve-turkiyenin-istatistiklerdeki-yeri/
  2. Hikmet Kıvılcımlı Uyarmak İçin Uyanmalı Uyanmak İçin Uyarmalı. Derleniş Yayınları 2016
 ercankosmanoglu@hotmail.com   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri