Emekçilerin ekonomik-demokratik hak alma örgütleri olan sendikalarda kongreler sendikalardaki durumun, işleyişin aynasıdır. Kongrelere bakarak sendikalarının hangisinin sınıf örgütü, hangisinin sarı sendika olduğunu kolayca anlarız.
Sarı sendikalarda işyerlerinden başlayarak temsiliyet sorunları yaşanır. İşyerinde sendika şube kongreleri için delegeler, seçim yerine atama usulüyle gelirler. Sarı Sendikalarda şube kongrelerinden işçilerin çoğunlukla haberi bile olmaz.
Kamu emekçilerinin sendikalarında, üyelerin kongrelerden haberi daha çok olur. Fakat buralarda da delege seçimlerinde çoğunlukla, yönetimlere muhalif olanlara engeller çıkarılır.
Memur-Sen ve bağlı sendikaları başka bir kategoride değerlendirmek gerekir. Memur-Sen, Sarı Sendikacılığı da aşmış, iktidar ile tam bir bütünleşmeye girmiştir. Bu konfederasyon ve bağlı sendikalarda tam bir hiyerarşi egemendir. Üyeler, sendikanın yerini bile bilmez, çoğunluk “aman başıma bir şey gelmesin” diye Memur-Sen üyesi olmuştur. Çıkar çatışmaları sıklıkla yaşanır. İstifalar olur, sonra tekrar bileşilir.
Türkiye Kamu-Sen’de de, Memur-Sen’e benzer bir işleyiş vardır. Sendika yönetimleri her iki sendikada da kolay kolay değişmez. O nedenle kongreler tam anlamıyla göstermelik olarak yapılır.
Yıllar önce İstanbul SSK Okmeydanı Hastanesinde çalışırken, Tüm Sağlık Sen’i kurmuştuk. Bu süreçte hastanemizde işçi sendikası olarak Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş örgütlüydü. (O yıllarda DİSK kapalıydı.) Sağlık-İş’in işyeri temsilcisi arkadaşlar bizlerin mücadelesini destekliyor ve yürüyüş ve grevlerimize katılıyorlardı. Fakat bir gün bile bizleri Sağlık-İş’e davet etmediler. Kongrelerinden haberimiz bile olmazdı. Sağlık-İş o yıllarda, DİSK’in kapatılmasından nemalanmış. DİSK üyeleri bu sendikaya geçmek zorunda kalmıştı. Sağlık-İş’in Merkez Genel Kurullarına giden delege arkadaşlar lüks otellerde nasıl ağırlandıklarını ballandıra ballandıra anlatırlardı. O yılların Sarı Sendikası bizim gözümüzde Türk-İş’ e bağlı Sağlık-İş’ti. O yıllarda şu anda Kamu-Sen ve Memur Sen kurucuları olacak şahsiyetler; “Memur sendika kuramaz”, anlayışı içindeydiler.
Kamu Emekçileri Sendikaları, Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunu çıkana kadar daha demokratik bir işleyişle yönetiliyordu. Aidatların elden toplanması, gönüllü bir sendikal faaliyet içerisinde olunmasını sağlıyordu. Harcamalar azami tasarruf düşünülerek yapılıyordu. Yasanın çıkması ve aidatların doğrudan maaştan kesilmesi, sendika yönetimlerinde bir rahatlık yarattı. Alanda mücadele etmek yerine masa başı sendikacılık daha çok yapılır hale geldi. Bu durum kongrelere de yansıdı. KESK içindeki gruplardan yalnızca Halkçı Kamu Emekçileri elden aidat toplanmasını savunmuştur. Diğer gruplar hiçbir zaman sınıf sendikacılığının temeli olan bu anlayışı savunmamışlardır. 2001 yılından sonra ise, artık aidatlar da devlet tarafından, kamu çalışanlarına geri ödenir hale gelince sendika üyeliğinin niteliği daha da bozulmuştur.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak, 2013’ten beri Birleşik Kamu-İş içerisinde mücadele ediyoruz. Kongrelerde sınıf sendikacılığını dile getiriyoruz. Sendika yönetimlerine açıktan eleştirilerimizi yapıyoruz.
Kongrelerimizde eksik olan, eleştiri ve özeleştirilerin yeterince yapılmamasıdır. Yönetim koltukları üzerindeki pazarlıklar, kongrelerin temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle faaliyet raporunun eleştirilmesi, faaliyet raporu üzerinde özeleştiri verilmesi olmamaktadır. Oysa kongrelerin temel amacı geçen dönemde yapılanların ve yapılmayanların tartışılması, gelecek dönemde nelerin yapılacağının belirlenmesidir. Sendikaların en yetkili organı olarak kabul edilen genel kurulların bir formalite haline getirilmesi, sarı sendikacılığın egemen hale gelmesi anlamını taşır.
“Sendikalar okuldur, birbirimizden öğreneceğimiz çok şey vardır” denir, ama pratikte bunlar uygulanmaz.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu ve bağlı sendikalar ülkemizde kamu emekçilerinin gerçek örgütü olmak istiyorsa, emekçilere yaraşır kongreler yapmak zorundadır. www.yenicizgihaber.com
(Kurtuluşyolu Aralık 2021)