.
Bazı dönemler vardır, ‘olağan’ görünen ancak için için işleyen, yeni bir duruma, yeni gelişmelere işaret eden ‘tarihsel’ dönemler...Cumhurbaşkanı seçimi süreci de böyle bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor.Elbette bu süreci dünün ve geride bıraktığımız yılların gelişmelerinden bağımsız düşünemeyiz. İşçi ve emekçi mücadeleleri, Kürt demokratik direnişi, Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesi, kadınların, gençlerin, çevre hareketlerinin yarattığı birikim ve en görünürlerinden Gezi direnişi ve Soma katliamından sonra ortaya çıkan toplumsal tepki ve mücadele...Bakınca yeterince fark edilmeyen, ancak kıyasıya bir mücadele içinde geçen bu süreçler görüntüden öte bir anlam ifade ederler. Zira içinden geçtiğimiz süreç sadece bir seçim çalışması, adaylar arasında süren kürsü hitabetlerinden ibaret ve kimin kazanacağına kilitlenilecek bir durum değil. HDP’den, onun zayıflıkları ve örgüt düzeyinden de bağımsız bir gelişme seyri içinde bulunuyoruz. Daha ötesini görmek ve bu günkü çalışmayı ve verileri bu amaca hasretmek, yani emek, barış ve demokrasi cephesini örgütlemek ve büyütmek için yoğunlaşmak daha da önem kazanıyor.Daha az hareketli olan, seçim çalışması olarak olağan görünen ancak ‘dip akıntı’larla işleyen bu dönemin sunduğu olanaklar ne kadar fark edilebilirse gelişmelere yön verme olanağı da o kadar yakalanmış olacaktır.Cumhurbaşkanı seçimi süreci böyle bir atmosfer içinde olduğumuzu gösteren önemli veriler sunuyor.Kürt demokratik hareketinin aldığı yeni boyut, Rojava’daki gelişmeler, Kürt demokratik hareketinin Rojava’da IŞİD’e karşı sürdürdüğü kararlı, dişe diş mücadelenin seküler kesim içinde yarattığı sempati, ete kemiğe bürünmese de, Kürt hareketi ve demokrasi güçlerinin son iki seçimde CHP’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği ‘ittifak’ hamlelerinin CHP merkezi tarafından dikkate alınmasa da emek, barış ve demokrasi potansiyeli taşıyan kesimleri içinde yarattığı etki ve yine bu faktörlerle birlikte CHP’nin cemaat ve milliyetçi, ırkçı parti ve çevrelerle içine girdiği milliyetçi-muhafazakar ittifak politikasının Aleviler içinde yarattığı etkinin giderek demokrasi cephesiyle birleşme doğrultusunda ilerlemesi gibi gelişmeler bu arayışın ve dengelerdeki değişimin önemli belirtileridir.Aydın, sanatçı, akademisyen kesimler içinde henüz kitlesel ve dalga halinde bir etkiye sahip olmasa da, henüz bazı tereddütler ve Kürt hareketine ilişkin bazı güvensizlikler taşısalar da ciddi bir güç halinde demokrasi cephesiyle kader birliği eğilimi görünür hale gelmektedir.İşçi sınıfı içinde, sendikalarda ve meslek örgütlerinde ve tüm bu emek ve meslek örgütleri alanında, ırkçı ve şoven propaganda etkisini yitirdikçe, emek, barış ve demokrasi cephesi çekim merkezi olmaya başlıyor.Önemli bir dezavantaj olmakla beraber, Erdoğan karşısında kim kazanacaksa ona eğilimli olmak gibi toplumsal bir tartışma canlılığını korumakla birlikte, ezilen ve sömürülen sınıf ve tabakalardaki tutumun giderek yeni bir alternatif yaratma yoluna meyletmesi, bu dönemin en önemli gelişmesi olarak güç kazanıyor.Meselenin üç cumhurbaşkanı adayı arasında süren polemikten ibaret olmadığı, Başbakan Erdoğan’ın var gücüyle yüklendiği, kamunun tüm olanaklarını hizmetine sunduğu, devleti tüm kurumlarıyla seferber ettiği; yargı, yürütme ve yasamanın diktatörlüğü tahkim etmek için seferber edildiği, yalan, demagoji, takkiye, iftira, karalama, kutuplaştırma, baskı, şiddet, korku yayma dahil olmak üzere tüm yol ve yöntemleri mubah gören tutumunun altında yatan da yeni gelişmelerin önüne geçme, değişim ve dönüşüme yönelik akışı engelleme telaşıdır.Görüntünün gerçek durumu yansıtmadığı, görüntüye aldanmamak gerektiğini bilerek bu gerçeğin üzerinde durmak, buradan ilerlemek için tüm enerjimizle, tüm birikim, olanak ve araçlarımızla yüklenmek durumundayız. Sürecin işçi sınıfı ve emekçiler için yeni olanaklara işaret ettiğinden kuşku yok.