Sancaktepe ormanı

.

 Çocuktum. Yazları anneannemin memleketi Karamürsel’e gitmek için Harem’den burunlu otobüslere binerdik. Oturduğumuz Fatih’ten Harem’e gitmek de, Harem’den Karamürsel’e gitmek de 4 saat sürerdi. Önce Draman’dan 90 numaralı yuvarlak farlı, masum suratlı kırmızı belediye otobüsü ile Eminönü’ye, oradan arabalı vapurla Harem’e geçilirdi. Ünlü güreşçi Gazanfer Bilge de Karamürselli olduğundan onun firmasına ait Gazanfer Bilge otobüsleri tercih edilirdi. Biz küçük olduğumuzdan ikiz kardeşimle bana tek koltuk alınarak tasarruf edilir, ablamın tek başına koca koltuğa yerleşmesine itirazlarımız işe yaramazdı. Yerimiz olsa da oturmaz, otobüsün en önü ile en arkası arasında durmaksızın koşuştururduk. Koşuşturmamıza ara veren tek şey Harem Karamürsel arasını şölene çeviren dolmaların, böreklerin, lokma tatlılarının çantadan çıkıp kucak sofrasına yayıldığı anlardı. İki günde hazırlanan yiyeceklerin neredeyse tamamı Hereke’deki molaya kadar tükenir, İzmit Otogarına kadar sindirilir ve pişmaniye faslı başlardı. İzmit Karamürsel arasındaki vapurla yarışan otobüs sahil boyunca her yere girip çıkar Gölcük molasından sonra Karamürsel’e varırdı. Harem Hereke arası sahile yakın bir yoldan gidilirdi. Karşıdan gelen kamyonlara, diğer otobüslere söylene söylene direksiyon sallayan, vitesi 3’e takarken elini neredeyse ön camdan fırlayacakmış kadar öne atan kaptanı hayranlıkla seyreder, bakarak otobüs kullanmayı öğreneceğimizi sanırdık. Yol boyunca sağ tarafımızda o zamanlar bize okyanus kadar büyük gelen İzmit Körfezi, sol tarafımızda uçsuz bucaksız balta girmemiş orman sandığımız kocaman ağaçlar vardı. Tren yolu bazen sağımıza bazen solumuza geçerek bizimle oynaşırdı sanki. Sonra ne oldu bilemiyorum. Biz büyüdük desem değil. İkiz kardeşimle birlikte neredeyse hep aynı yaştayız. İstanbul büyüdü desem o da değil. Olsa olsa İstanbul kalabalıklaştı, talan edildi, ihanet edildi ve bozuldu denebilir. O zamanlar gittiğimiz tek şeritli yolun soluna daha büyük, sonra daha soluna daha büyük ve sonra onun da soluna daha büyük yollar yapıldı ve Karadeniz kıyılarına dayanıldı. Evler geldiği için mi yol yapıldı, yol yapıldığı için mi evler geldi anlayamadık. Ormanlar bittiği için mi evler geldi, evler geldiği için mi orman bitti onu da anlayamadık. Şimdi zamanı geriye, daha güzele döndürmek için ilk adım atılabilir. Bir zamanların ormanı Sancaktepe’de arka arkaya 2 kazada helikopterler düştü ve gençlerimizi kaybettik. Bizim uyanıklar helikopterleri gözden geçireceklerine araziyi boşaltmaya karar verdiler. Yani, “Helikopterler zaten nasıl olsa düşecek de bari insanların kafasına düşmesin” diye hava üssünü şehir dışına taşıyacaklar. Olsun. En azından koca bir arazi boş kalacak. Seçim öncesinde bahçe, park diye atıp tutanlar, işte size fırsat. Boş araziyi görüp ağızlarının suyu akan rantçılara, her devrin yandaşı müteahhitlere direnin. Koca araziye meşe palamudu, çınar ağaçları dikin. Bir zamanlar yok ettiğimiz geniş yapraklı ormandan özür dileyin ve aldıklarınızın bari bir kısmını geri verin.Biz de Karamürsel’e giderken hiç değilse orada solumuza bakmaktan zevk alalım. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri