SACAYAĞI…

.
“ Sacayağı” üçayaktan oluşan bir tertibattır. Bunlardan birisi eksik olduğunda artık onun adı sacayağı olmaz. Zaten bunun üzerine de sac konulmaz.Yargı sistemi iddia makamı, savunma makamı ve karar makamı olarak üçlü bir düzenekten oluşur tüm dünyada. Aklı evvel “yetmez ama evet” çilerin desteği ile geçirilen 2010 referandumu sonrasında bu sistemin yok edilmeye çalışıldığına gün be gün tanık olmaya başlamıştık.HSYK’ nın yapısının değiştirilmesi, yüksek yargı kurumlarının bertaraf edilmesi, Yargıtay ve Danıştay da açılan yeni daireler ve ağlayan adamın tabiri ile Allahın verdikçe verdiği arkadaş makamları zaten yargı sisteminin çökertilmesi için yazılan bir senaryonun perdeye konulmasından başka bir şey değildi.Yıllarca uğraşıldı, yapılarıyla oynanıldı, seçimlerinin partilerin delege seçimleri kadar siyasallaştığı zamanlar yaşadık yargının “ele geçirilmesi” için. Diz çökmeyen vicdan ve ahlak sahibi yargıçları ve savcıları suçlu ilan ettiler kimi zaman. Görevden aldılar, sürgün ettiler, sanık sandalyelerine oturttular. Ara sıra çıkan aykırı seslerin sahiplerine karşı efelenerek “cübbeni çıkarda gel” restleri çektiler.Yandaş ve besleme basının hedef tahtasına koyduğu bu vicdan ve ahlak sahibi yargı personelinin hayatlarını kararttılar. Çoluk çocuğunun eğitimleri ve aile bütünlükleri görmezden gelinerek oraya buraya dağıtıldı ve korumasız bırakıldılar. Ele geçiremedikleri mahkemeleri lağvettiler. Yargıçlarını tenzili rütbe ile sürgünlere saldılar. Emekliliğe veya istifaya zorladılar.Bütün bunlara rağmen ara sıra kamu yararını veya evrensel hukuku ve değiştirmeye güç yetiremedikleri yasaları uygulayan mahkemeler çıkmadı değil hani. İşte bunların aldıkları kararları da uygulamayan sorumlular türettiler birçok makamda.İstedikleri kararları veren “teslim alınmışları” ödüllendirdiler. Daire başkanlıklarına, mahkeme başkanlıklarına ve bazen de müsteşarlık makamlarına oturttular. İşte “Allahın verdikçe verdiği” bu makamların sahipleri sayesinde yargının sacayağından ikisini kırdılar. Yani iddia makamı ve karar makamı yok sayılmaya başlandı.Geriye kalan savunma makamı bir türlü teslim olmuyor, bağlı bulundukları meslek odalarının “düşmesine” fırsat tanımıyor, kocaman iktidar mensuplarının karargâh kurdukları kongrelerin birçoğunu yine o hedef gösterilenlerin oluşturduğu listeler kazanıyordu. Haşmetli buna her şeye kızdığından çok kızıyordu. Hatta Türkiye’nin en büyük meslek örgütlerinden birisi olan Barolar birliğinin başkanına olmadık sözler ile saldırıyorlardı. Onun hukuk adına, demokrasi adına, bağımsız ve tarafsız yargı adına söylediği her söze bir cevap yetiştiriyorlardı.Gene de teslim alamadı, diz çöktüremediler avukatları ve onların meslek örgütlerini. İçlerine dert oluyordu bu.  Onları diz çöktürmek, hiç olmazsa itibarsızlaştırmak için başka bir yöntem bulmalıydılar.İşte o koruyamadıkları savcılardan birinin kendi sorumsuzlukları sayesinde katledilmesini kendileri için bir fırsat sandılar ve balıklama atladılar işin üstüne. Efendim teröristler avukat cübbesi ile girmişler adliyeye. Bu bahane ile yeniden yüklenmeye başladılar yargının son ve sağlam kalan ayağına.  Dünyanın ikinci büyük barosunun mensuplarını, dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir uygulamaya tabi tutmaya başladılar. Onlara terörist muamelesi yapmaya, karşı koyanları yerlerde sürükleyip gözaltına almaya kadar vardırdılar işi.Yahu kardeşim, o iki teröristten birinin kolunun üstüne attığı cübbe hâkim ya da savcı cübbesi olsaydı ne yapacaktınız? O zaman da onlarımı aratacaktınız emri altında çalışanlara. Kendisini aratmayan hâkim ve savcıyı da yerlerde sürükletecek ve gözaltına aldırtacak mıydınız? Oturun oturduğunuz yerde ve kendinizi daha fazla gülünç duruma düşürmeyin.Teslim alamadığınız, size biat etmesini sağlayamadığınız her kişiyi “öteki” saymak, hasım bellemek yetmedi,  sıra kocaman avukat ordusuna mı geldi?Onların yerine söz söylemek hadsizliğine düşecek değilim. Ama görünen kimi şeyleri de yazmak ve dile getirmek her namuslu insan gibi benim de hakkım olsa gerek.Önce size rakip gördüğünüz tüm siyasi partileri, sonra toplumsal muhalefetin olmasa olmazı sendikaları, toplumsal sorumluluğundan vazgeçmeyen meslek örgütlerini düşman gösterdiniz kendi kitlenize. Sonra tek tek namus ve vicdan sahibi aydınları, yazar ve çizer takımını hasım gördünüz. On beş yaşında çocukları sırf sizin gibi düşünmüyor diye terörist ilan ettiniz, katlettirdiniz. Katledilen o çocukların analarını yuhalattınız devşirme kalabalıklarınıza.Yetmedi mi yarattığınız hayali düşmanlarınız?Evet, yetmemiş demek ki. Ele geçiremediğiniz son kalelerden birine yönelttiniz saldırılarınızı. Beyhude bir çaba olur bence bu. Zira bu ülkenin namus sahibi birçok aydını var hala. İşte Avukatlar ordusu da bu guruptan sayılmalı bence. Diz çökeceklerini, teslim olacaklarını sanmam.Tarih ve siyasal bilim bunu söylüyor bana. Bende size aktarıyorum. Zira sizin kafanız biraz kalın. Birçok kere söylemeden anlayacağınızı sanmıyorum.Direnen barolara ve onların onur sahibi mensuplarına selam olsun. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri