Roma ve Reis

.

 Uzun yıllar önceydi. Atlas Okyanusu’ndan Pers sınırlarına kadar uzanan devasa toprağıyla Roma İmparatorluğu kültürüyle, inancıyla, acımasızlığıyla tam ortadan ikiye çatlamış, batıda kalan parça Romalı olmayan imparatorların elinde Gotların, Barbarların, Vandalların saldırısıyla son nefesini vermişti. Geçilmez duvarları, entrikaları, piskoposları, prensesleri ve erguvan renkli imparatorlarıyla doğu bin yıl daha dayanabilecekti akınlara, saldırılara. Fatih’in şehre girip, karşı koymayanlara iyi davranılacağı sözüne rağmen, Roma’da kaçakların, asilerin, suçluların, suçsuzların, kurtarıcısı olan, imparatorun bile girmeye cesaret edemediği Ayasofya’ya sığınıp teslim olmayı reddeden halk kılıçlardan kurtulamamıştı Ayasofya ile birlikte. Roma son nefesini vermiş, tarih kanla, kılıçla, hırsla, hevesle yeniden başlamıştı bir daha.Bizim Fatih’e dedemin bile bilmediği bir sebeple taşınmamız daha sonralara rastlar. Kemalettin Tuğcu hikayeleri ile şekillenen, insanlaşan beynimizin herhangi bir bölgesi, Bizans’ın yıkılırken ne yaptığı belli olmayan, o zamanın Konstantinapolis’i ev ev aranmış olmasına rağmen bulunduğuna dair en ufak bir kanıt elde edemediğimiz büyük hazinenin heyecanına kilitlenmişti. Baki abinin “Reis”liğinde beş kişilik arama, bulma ekibi oluşturmuştuk. Baki abinin reisliği çok bilgili filan olmasından değil, bizden biraz daha iri ve kavgacı olmasından geliyordu. Alt kadro ara sıra kendi aramızda alçak sesle “ Ulan biz bu hazineyi bulsak da Reis bize yedirmez” türünden kaygılarımızı dile getiriyor, ancak Baki, abi geldiğinde hiçbir şey konuşmamız numarası yapıyorduk. Reis’e göre hazine kesinlikle Edirnekapı surlarının altındaydı. İlkokula denk gelen yaşımızla Balat’tan Edirnekapı’ya annemizin izni ile gidebilmemiz imkansız olduğundan, hazine arama turlarımız genelde gizli olurdu. Yaşamımızın yarısından fazlasının geçtiği sokaklar güvenliydi. Ekipteki Yorgo’nun “Ulan bu hazine dedemin, bulursak benim payım fazla olacak” türünden yüksek profilli çatlak çıkışlarını saymazsak, paylaşımda son sözün Reis’te olduğuna dair kesin bir inancımız ve endişemiz vardı.Çatladıkapı’dan Edirnekapı’ya kadar olan bölgeyi 5 kişilik ekiple Reis haritalarıyla bulaşamayacağımıza inandığımızda ezeli, düşmanımız aşağı mahalle ile ittifak yapmak zorunda kalmıştık. Tek şartımız Reis’in reisliğiydi. Aslında bizim değil Reisin şartıydı bu. Aşağı mahalle hazinenin surlarda değil Haliç’te olduğuna inanıyordu. Bizans yıkılırken mancınıkla Haliç’e atılmıştı hazine aşağı mahallenin reisi şişko Hakan’a göre. İttifaka zarar gelmesin diye, Baki abinin Balat kıyısında boklu Haliç’e girip “ Aha işte, hazine filan yok” demesine rağmen şişko ısrarlıydı.O dönemde izlemediğimiz Cüneyt Arkın, Danyal Topatan, Behçet Nacar filmi kalmamıştı Bizansı anlatan, bir ipucu buluruz diye.Yıllar yine geçti. Son gördüğümde Baki abi, şişko Hakan’ın iş yerinde çalışıyordu. Ve hâlâ atışıyorlardı,” Bizans’ın hazinesi surların altında mı, Haliçte mi?” diye. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri