ÖMÜR BİTER YOLLAR BİTMEZ… GAZİANTEP’TEN HALFETİ’YE

.
Serinlemek onların da hakkı değil mi ama? Baraj nedeniyle suyu azalan Fırat nehrinde cumcum yaparak, su içerek serinliyor Kelaynaklar. KELAYNAKLARIN VATANI BİRECİK’TEYİZÇok geçmeden Birecik’e ulaşıyoruz. Arabamız kaleye giden dar yollarını tırmanıyor bu şirin ilçenin.İşte sonunda Kelaynakların yurdundayız. İlk kez görüyorum bu garip kuşları.“Sen Kelaynak mısın?” diye soruyorum ona.Ters ters bakıyor bana.“Kelimi kızdırma!” der gibi. Özür dileyip geriye çekiliyorum. Onu öteden izlemek daha akıllıca olacaktı galiba.Kelaynak deyip geçtik şimdiye de bu kuşlara. Neyin nesi, kimin fesi olduğunu arayıp sormadık. Merakım ağır bastı da internetten öğrendim.Türk Dil Kurumu sözlüğü yalancı değil ya: Kelaynak aynakgillerden” bir kuş türüymüş. Peki aynak ne? Aynak da şu bizim bildiğimiz leylek..Demek ki kelaynak, başı kel olan leylek.Oldum olasıya sevmişimdir Birecik’i. Şanlıurfa’nın ilçesi olmasına karşın tüm işlerini Gaziantep’te görmeyi seçerler.Işıklar içinde yatası babamın bir asker arkadaşı vardı. Müslüm’dü adı. Müslüm dayı her yıl kocaman bir alabalıkla çıkıp gelirdi bize.O kocaman balığı gerçekten Fırat’ın azgın sularında mı avlardı, yoksa bir gece yarısı el ayak çekildikten sonra Şanlıurfa’nın Balıklıgöl’ünden mi aparırdı bilemem. Biz, annemin kızarttığı balığı keyifle yerdik, günahı kendisinin boynunaydı artık.Bu anlatım “Gaziantep’ten Halfeti’ye” seferimizin ilkiydi. Asıl güzelliği bizlere yaşatan Özgür Düşünce Derneğinin eski başkanı toprağı bol olası Ali Koçum yaşatmıştı. O gezide yaşadıklarımızı da “dizi”mizde anlatacağız elbet.Böyle güzellikler yapardı zaman zaman Koçum. Bunların arasında Haci Salih’in Saklı Cennetinde geçirdiğimiz tam günlük bir piknikti. Onun düzenlediği bir minibüs dolusu eski TİP’liyle yaptığımız alabalıklı, rakılı piknik unutulmaz anılarımız arasında yer alacaktı. Sabırsızlık göstermezseniz onları da anlatacağız.Birecik’i Birecik yapan aslında Fırat nehridir. Derler ki, bu nehir en azgın sularını Birecik önünden geçerken akıtır. Artık kime öfkeliyse, hıncını Bireciklilerden almaya kalkar.Sonunda alır da. Aldığı bir çok canın yanı sıra biri var ki, kan değer: Süleyman Şahtır bu. Şah, ordusuyla karşıya geçmek isterken beyler uyarır onu:“Şahım, bu deli Fırat oyuna gelmez. Kıyar dal gibi babayiğiterin canına.”“Benim babayiğitlerimin canına kıyacak ırmak doğmadı daha!” diyen deli yürek şah, atını mahmuzlayıp Fırat’ın azgın sularına sürerken haykırır.“Yiğitlerim ardım sıra gelsinler!”Ne var ki, yiğitlerin ardı sıra gitmesine kalmadan Deli Fırat deliliğini gösterir, atıyla birlikte Şah’ı aldığı gibi tepe üstü dikip suların koynuna yollar.Uzun yıllar boyunca karşıya geçmek için sallar kullanmıştır Birecikliler. Salla geçmek da az tehlikeli iş değildir ama yine de sağ salim geçirir sizi bir kıyıdan öbürüne.Şimdi Birecik köprüsünden Fırat nehrine bakıyorsunuz da içiniz cızzz ediyor. Nasıl da zayıflamış, nasıl da sığlaşmış. Bu acınacak hale gelmiş olan bir zamanların görkemli nehrine bakıyorsunuz da: “Ey Fırat, cılız Fırat, koca Süleyman Şahı nasıl yutabildin sen!” demekten kendinizi alamıyorsunuz.SONRAKİ YAZI: KUŞBAKIŞI BİRECİK BARAJI VE ZEUGMA

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri