Ömrünü Gaziantep’i tanıtmaya harcamıştı Mahmut Oğuz Göğüş

.
Onu biz Oğuz Göğüş olarak tanıdık. Hep öyle andık. Ama kendisi hiç vazgeçmedi Oğuz’un başına Mahmut’u eklemekten.Aslında o bizim Oğuz amcamızdı. Yaşım nedeniyle kendisinin gençlik yıllarını elbette anımsayamam. Anımsadığım orta yaş yıllarında ise, gördüğüm kadarıyla enerji doluydu. Enerjikliği yaşlılık yıllarına hatta ölümüne kadar da sürecekti.Bu aktivitesine bakarak, “Kim bilir gençliğinde ne kadar enerjikti” demekten kendini alazdı onun için insanlar.Oğuz amcamız özgeçmişini anlatırken ilklerini keyifle vurgular:“Gaziantep’te benim gençliğimde kitabevi yoktu. Kitapçı Sait diye biri vardı, o da sadece dini kitaplar satardı….”Gaziantep’te bir kitabevi olmaması, beni bir kitabevi açmaya heveslendirdi. Kitabevimin adını Kardeşler Kütüphanesi koydum. Çünkü dükkânı Kemal Ağabeyimle birlikte açmıştık. Daha sonra buranın okullara da hitabetmesini sağlamak amacıyla adını Mektepler Kütüphanesi olarak değiştirdim.O yıllarda kentimizde gazete bayisi yoktu. Ben dükkanımızı aynı zamanda gazete satışı yapılan bir yere dönüştürdüm. Çok yerinde bir iş yapmıştım. Çünkü daha sabahın erken saatinde dükkanı açar açaz, bir müsteri kalabalığı topanmaya başlamıştı başımda.”Hep gazete, dergi, kitap satıyordu Oğuz amca ama yüreği yazma aşkıyla yanıp tutuşuyordu. İnsan bir şeyi yapmak isterse, ne kadar yoğun olursa olsun, o işi yapmaya yine zaman bulabilir.Oğuz Göğüş de öyle yaptı. Kitabevinin o yoğunluğuna rağmen, fırsat buldukça yazılar yazmaya başladı.O yıllarda kentimizde Servet Güzel’in Karayılan adında, küçük boyutta, resmi ilan aldıkça çıkarttığı sözüm ona günlük bir gazetesi vardı. Gazete sanki kendisinin değil, başyazarı Oğuz Göğüş’ündü. Öylesine alabildiğine at oynatabiliyordu Oğuz amca bu gazetede.Oğuz Göğüş Karayılan’da azmakla yetinmedi. Onun gözü ulusal basındaydı. Önce yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasının yayın organını yönetti. Bir yandan da İstanbul’daki Yarın ve Son Posta Gazetelerinin Gaziantep temsilciliğini yaptı.Serbest Fırka kapatılınca Oğuz amca daha ileri bir adım attı. Bu kez kendi gazetesini çıkarttı. Çıkarttığı ilk gazetenin adı Gaziantep’ti. Sonra sırasıyla Gazişehir ve Gazikent gazetelerini çıkarttı.Ben bunlardan ancak Gazikent’in çıkışına tanık oldum. Oğuz amcanın bu gazeteyi ne kadar zor koşullar altında çıkarttğını yakından gördüm.Bir ara onunla ben de çalıştım. Sonradan benim Kurtuluş Gazetemin matbaası ve yönetim yeri olarak kullanacağım Çukur Mahalle Yavuz Sokaktaki işyerinde Oğuz Göğüşle birlikteydim. Ona hem matbaacı olarak hem gazeteci olarak uzun süre katkıda bulundum.O, gazetelerinin hiç birini resmi ilan almak için çıkartmadı. Bu nedenle de hiçbir zaman besleme basın olmadı. Devletin kuruşu boğazına geçmedi. Doğal olarak bu durum gazetelerini çıkartmasını ekonomik açıdan hep zorladı.Günlük Gazete çıkartmak artık gücünü aşmaya başladığında bu kez dergiciliğe ve belge yayımcılığına başladı. 1960 yılında yayına başlayan Gaziantep’i Tanıtıyoruz dergisinin yaşamı iki yıl sürdü.Oğuz Göğüş bunları ciltlettirerek (iki cilt halinde) okullara armağan etti. Çünkü o gazeteci olduğu kadar bir eğitim gönüllüsüydü.Eğitime ilk katkısı, duvardan yoksun olan Erkek Sanat Enstitüsünü bahçesine duvar yaptırttırmak oldu.Okul müdürü Mehmet Ali Demir’le el ele vererek, askeri birliklerden de katkı sağlayıp burayı mükemmel bir duvarlarla çevrelettirmeyi başardı.Sonraları sayısız hizmetleri oldu eğitime, okullara, öğrencilere… Bir de çok trajik arsa hibesi var Oğuz amcamızın. Milli Eğitime... Ömrü boyunca bir dikili ağacı olamamıştı ama kuruşu kuruşun üstüne koyarak bir arsa edinmeyi başarmıştı.Nereden aklına geldiyse, bu arsanın üzerinde okul yapılmasına karar verdi. O amaçla arsayı Milli Eğitime bağışlamak istedi.Bu bağış için bir tören düzenlendi. Ne hazindir ki, amcamız o törene gelirken bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.Tören elbette ki o gün yapılamadı. Sonra zamanın valisi çocuklarını çağırdı Oğuz Göğüşün.“Babanız falanca yerdeki arsasını Millieğitime bağışlamak istiyordu. Ona kısmet olmadı. Varisleri olarak siz de aynı düşüncede misiniz? ”“Elbette…” dedi çocukların hepsi birden.“Bu arsadan başka kaç arsası vardı daha babanızın? ” diye sordu Vali.Bu soruya yanıt vermedi çocuklar. Başlarını önlerine eğmişlerdi.“Cevap vermenize gerek yok” diye konuştu Vali. “Ben soruşturdum, öğrendim. Başka bir karış bile torağı yokmuş babanızın. Evlatlarına bırakacak başka bir şeyi daha yokmuş…”“Var! ..” dedi Zülal Göğüş. Gözleri dolmuştu. “Ne var? ” dercesine ona baktı Vali.  “Bıraktığı şerefli ad var…” dedi Zülal hanım.“Tamam… dedi Vali gülümseyerek. “O şerefli ada layık evlatlar olacağınızdan kuşkum yok. Ama ben bu arsayı kabul etmeyeceğim. Beş çocuğuna birer karış toprak bırakmış olsun hiç değilse Oğuz bey. Böylesi daha büyük bir hayırdır.”Ne diyebilirlerdi ki… Pek sevinemediler buna. Keşke babalarının son isteği yerine getirilebilmiş olsaydı. Onlara toprağın arsanın gereği yoktu. Bu daha önemliydi kendileri için…Bilemiyorum neden kardeşim imişler gibi sevdim ben Oğuz Göğüşün çocuklarını hep? ... Ve neden acaba onların her biri de aynı duygularla dolu olarak sevdiler acaba beni? ...Oğuz amcamız “Ardımda size bir dolu yazılı Gaziantep anıları bırakıyorum. Beni kabrimde anarsanız ne mutlu bana…” demişti yaşama veda etmeden önce.Kabrinde anmaya ne hacet seni Oğuz amca! Sadece çocukların değil pek çok Gaziantepli de seni çok daha sık anıyorlar. Geride bıraktığın her biri altın değerinde olan Gaziantep’i tanıtan yazıt ve belgelerini gördükçe…Her biri ayrı ayrı değer olan çocuklarınla karşılaştıkça… Gözün arkada kalmasın. Valiye verdikleri sözü fazlasıyla yerine getiriyor evlatların. Kendilerine miras bıraktığın onuru hakkıyla koruyorlar. Toprağın bol olsun. Işıklar içinde uyu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri