Nerde o eski Şıra zamanları

.
Şıra zamanlarının yaşamımda özel bir yeri vardır. Nüfus cüzdanımda doğum tarihim Eylül 1938 yazardı. Ne ayından eminim bu tarihin ne de yılından...Neden?İlkokul birinci sınıfa devam ettiğim yıl bütün sınıf okumayı öğrenmişti. Bir tek ben öğrenememiştim. Öğretmenimiz, sıra arkadaşım Akyollu Ökkeş’i bana okuma öğretsin diye görevlendirmişti.Ökkeş de pek acımasız bir arkadaştı canım. Okuyamıyorum diye az silmemesini yemedim.Yaşıyor mu bilmiyorum. Rasatlaşsak her halde o sillemelerin öcünü almak isterim. Ama almam herhalde. Zira birine vurduğum zaman onun yüzü acıyorsa, benim de elimin acıyacağını bilirim.Yıl sonunda bütün sınıf arkadaşlarım karnelerini sallayarak sevinç içinde evlerine yollanmıştı. Ben de onları taklit ettim. Karnemi sallayarak sevinç gösterisinde bulundum.Okulumuz Eyüpoğlu’nda, Kastelbaşı çıkmazında Gazi Mustafa Kemal İlkokuluydu. Ben birinci sınıftayken Burhan Cahit amcam beşinci sınıfta okuyordu.O yıl sınava gideceklerinden, kendileri karne almamışlardı. Karnesini sallayan çocuklara imrenerek bakıyordu.Benim sevinçli halimi görünce o da sevindi. Yanıma geldi. Karnemi alıp baktı. Bakmasıyla birlikte yüzü ekşidi.“Niye seviniyorsun ki Fevzi” dedi. “Sen sınıfta kalmışsın.” Sınıf geçmenin, sınıfta kalmanın ne olduğunu biliyor muyum ki?***Yıllar yılı merakım oldu gerçek doğum yılımı, gerçek doğduğum ayı saptamak. En doğru yanıtı canım annem Zeliş Hatun’dan alacağımı biliyordum.Sorularıma her seferinde: “Ne bileyim oğlum, Büyük karın yağdığı kışın güzünde doğmuştun. Şıra zamanıydı...”Şıra zamanını inceleyip bunun Eylül başı olduğuna karar verdim. 10 Eylül’ü sevmedim. Türkiye’mde kara bir ihtilal olmuş. Yüzlerce, belki binlerce gencimiz devlet eliyle öldürülmüş ya da en azından zindanlarda çürütülmüştü..Bugün hala hesabı sorulmuyor o cinayetlerin. O zaman 11 Eylül olsun doğum günün” dedim. Bu kez de karşıma Amerika’daki ikiz kulelerin vuruluşu çıktı. I-ıh, ben böyle bir yıldönümünde de kutlayamazdım doğumumu.Baktım aynı ayın 1’i Dünya barış günü. “Hah!” dedim kendi kendime. “Ben doğsam doğsam ancak böyle bir günde doğmuş olabilirim.”Böyle bir günde doğmamış olsam bile kendi doğumumu Dünya Barış Günüyle birlikte kutlamak hoş olacaktı. Böylece Özel kayıtlarıma geçti doğum günüm.Bir de yıl yıl düzeltmesi var doğumumun. Kimliğimde 1940 yazıyor. Yaşımı küçük göstermek gibi bir merakım olmadığından, bunu saymıyorum. Zira yaşımı okula devam edebilmek için mahkeme kararıyla değiştirtmiştim.***Bizim evimizde şıra zamanı ala-yı-vala ile kutlanırdı. Ninemin Batalhüyük’teki 60 tiyek bağının üzümleriyle, dayılarımın Sarıt köyünden at sırtında mahra mahra taşıdıkları üzümler, Sadık Çavuş Sokağındaki 18 numaralı evin bahçesine yığılırdı.Üzümler ekşiyip bozulmasın, diye kümenin üzerine ak torak serpilirdi. Ardından bahçenin uygun yerine çukur eşilir, çukurun üzerine büyücek bir mahsere kazanı yerleştirilirdi.Kazanın hemen yanı başına kurulan salın içi üzümle doldurulurdu. Bizim evin gençleri, komşu evin genç kızları şarkılar türküler söyleyerek ayaklarıyla üzümü ezerlerdi. Ezilen üzüm süzülerek mahsere kazanına akardı.Fokur fokur kaynayan şıraya önce ceviz ve fıstık dizilerinden yapılmış sucuklar bir kaç kat batırılırdı.Ah, çocuk olacaktınız da, o benzersiz sucukları, daha kurumadan çalıp çalıp yeme isteğiyle dolacaktınız.Bu gazetede de yerim ne kadar dar. Oysa yazının asıl keyifli yanı burada başlıyor. He yapalım? Artık onu da haftaya anlatırız.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri