.
Lümpen gençler. Aslında kendileri gibi bir yaşamdan gelip en tepelere gelen diğerlerine baktıklarında ve onu elleri kızarıncaya kadar alkışladıklarında duydukları mutluluğun kendilerine bir faydası olmadığını anladıklarında ortaya çıkıyor öfke. Eski tarihi filmlerde Kara Murat’ın Bizans tekfurunu hakladığı sahnelere dalıp film çıkışı minare tepesinden düşen Selim’in, zengin kıza aşık olup itelenen ve sonra kendisi de zengin olup intikamını alan Tarık’a özenen Hidayet’in, Rumeli Hisarı’nın kulelerini Macar Kralının sarayı sanıp duvardan duvara zıplayan Cüneyt Arkın ile bütünleşip, parende atarken belini kıran Sabri’nin hikayesi bu. Bu gençler şimdi Gaziantep sokaklarında Suriyeli avına çıktılar. Çirkin ve kabul etmedikleri bu savaşın hiçbir tarafında yer almak istemeyen barışçı insanlara Gaziantep sokaklarında saldırmaya başladılar. Sürü psikolojisi ve basit provokasyonlarla aslında içlerinde sıkışmış nefret ve öfkeyi ortaya döküyorlar. Aslında kızdıkları, öfkelendikleri kendi kaderleri. Onlara verilmemiş olan öğretim hakkı. Zenginleşen Türkiye’den(?) bir türlü kendilerine düşmeyen pastanın kırıntısı. Yapamadıkları tatil. Tıpkı hemen güneyimizde olduğu gibi yoksul yoksulu kırıyor. Aslında her yerde yoksul yoksulu kırıyor. Avrupa’nın göbeğinde Ukrayna’da, hemen doğumuzda Azerbaycan, Ermenistan. Suriye, Irak. Zengin batı savaşlarını doğuya ve yoksul halklara taşıdı. İki dünya savaşının verdiği tecrübe ile artık kendi gençlerini, halklarını kırdırmak istemiyor. Zaten o ülkelerin gençleri de kirli savaşların içinde olmak istemiyor. Yoksul gençler, baba dayağıyla, usta tokadıyla, devlet korkusuyla büyümüş gençler ellerine geçirdikleri yoksul, gariban, güçsüz, çaresiz insanlardan alıyorlar öfkelerini. Nefret ve öfke. Ve onlar. Nasıl ve hangi konumda olurlarsa olsunlar hep aynı duygu ile kıvranıyorlar.