.
Sevgili okuyucularım, son günlerde televizyon haberlerini izleyebilen, radyo dinleyebilen ve gazete okuyabileniniz var mı?Çünkü bu dediklerimi yapabilmek için insanın sinir sistemlerinin alabildiğine sağlam olması gerekmektedir.Hiçbir alıp veremediğimiz olmadığı ve hatta kardeş ilan ettiğimiz Suriye’nin kanlı bir boğazlaşmaya sürüklendiği günlerde
“iki hafta sonra Şam’daki Emevi Camisinde namaz kılacaklarını” ilan eden muhteremleri uyaran herkes akılsız diye suçlanıyordu.İçini karıştırdığımız Suriye topraklarından kaçmaya çalışanlara gene o Muktedirlerin deyişiyle kucak açıyor, bağrımıza basıyorduk. Sınırlarımızı sonuna kadar açmış her geleni buyur ediyor, çoğunu kayıt altına bile almadan ülkemizin her tarafına dağılmalarına hoş görü ile bakıyorduk.Güney sınırımızdaki dünyanın sayılı medeniyetlerinden birisine sahip Suriye devleti yıkılsın diye devletimizin
“ uçak havuzuna “ kayıtlı jetleri ile dünya turuna çıkıyor, bu kanlı boğazlaşmaya ortak edebileceğimiz basiretsiz devletler arıyorduk.Bizimkiler kadar basiretsiz, öngörüsüz ve sorumsuz devlet adamlarına ulaşamadığımız için tek başımıza kaldığımız bu boğazlaşmada
“stratejik derinliğimiz “ icabı bol para ve silah göndereceğimiz bir çapulcu güruhu bulma çabalarımız nihayet sonuç vermiş kendimize yeni bir kardeş edinmiş olduk.Dünyanın dört bir yanından devşirilmiş, ipini – kazığını koparmış çapulcu tayfalarından oluşan
IŞİD örgütünü yeni müttefikimiz olarak bağrımıza basmaya başlamıştık.Güney sınırımızda yaratılan bu cani güruhu tüm dünya terörist olarak ilan ederken biz onlara kol – kanat germiş nede olsa
“Müslümanlar” diye hamiliklerine soyunmuştuk. Tırlar dolusu silahlar ve daha bilinmeyen bilmem ne tür yardımlar ile büyümelerine destek olmuş, girdikleri her yerde yarattıkları vahşet sayesinde yerel halkın can ve namus korkusu ile kaçışmalarına alkış tutarak seyircilik yapmıştık.Bu çapulcu taifesinin yaralanan sözde savaşçılarını ülkemizde tedavi etmiş, sıkıntıya düştüklerinde sınırımızı açarak rahatça ülkemize geçmelerine ve hatta devlet tesislerinde konaklamalarına kadar her türlü görünen ve görünmeyen yardımı esirgememiştik.Bütün bunları yazanları, televizyon ekranlarında söyleyenleri yalancılıkla, vatan hainliği ile suçlamış, onlara bizim vergilerimizden alınan silahları engellemeye çalışan hâkim, savcı polis ve asker kim varsa görevden alıp hapse atmıştık.
Nereye ulaştık?Devletimizi yönetenlerin hiç birisi tarafından bu yazı yazıldığı ana kadar adını belirterek terörist bile denilemeyen bu çapulcuların yarattığı vahşeti ülkemize ithal etmiş olduk.Sınır illerimiz yolgeçen hanına döndü, her tarafta yabancı servislerin ajanları cirit atıyor diye yazılanları söylenenleri duymazdan gelenlerin (yani devlet yöneticilerimizin) aymazlıklarını, Mit, Emniyet ve Jandarma istihbaratımızın sorumsuzluk ve beceriksizliklerini gözümüze sokarcasına
“Suruç Katliamını” yaşadık.O katliamda kaybettiğimiz her bir genç inanın onların ölümüne göz yuman sorumluların binlercesinden değerlidir benim gözümde. Çünkü onlar barışı, kardeşliği, doğayı savunmak, savaşın o kapkara yüzünü lanetlemek için yola çıkmışlardı. Çünkü onlar, pankartlarına da yazdıkları gibi
“sosyalist” lerdi. Onlar toplumsal duyarlılıkları olan
“devrimciler” di.Çünkü onlar bu ülkenin aydınlanmadan yana, demokrasiden ve barıştan yana olan gençleri, günümüzün
Deniz’leri,
Berkin’leri,
Ali İsmail’leri,
Ethem’leri idiler.Bu gün ülkemizin her yanında ilan edilmemiş bir
“ sıkıyönetim” uygulanıyor. Bazı illerde AKePe ‘nin valilerince
“her tür toplantı ve basın açıklamaları” yasaklanıyor. Yapılan her toplantı, basın açıklaması ve protesto biber gazları, tazyikli su ve gaz bombaları eşliğinde, copların desteği ile engelleniyor. Gözaltına alınanlar 12 Eylül faşizmi sırasında yapıldığı gibi listeler halinde yayınlanır oldu. Şu ilde, şu kadar kişi, şu ilçede bu kadar kişi diye yanlanan listeleri üst üste topladığınızda yüzlerce kişi ediyor.Sokak gösterileri bahane edilerek sendikalar ve sivil toplum örgütlerine baskınlar yapılıp yöneticileri ve her ne sebeple bulunursa bulunsun oralarda olanlar gözaltına alınıyor.Kısacası dostlar, hiçbir gerekçemiz olmadan tarafı olduğumuz bir iç savaşın yarattığı kaos nedeniyle ülkemize ithal edilen vahşet bahanesi ile ülkemiz faşizmin kollarına atılıyor.
Ne yapmalıyız? Her ne pahasına olursa olsun barışı savunmalı, savaşa karşı olduğumuzu haykırmalıyız. Bulunduğumuz her il ve ilçede bulduğumuz her siyasal kişiliğe, özellikle de AKePe nin yöneticilerinden başlayarak sarayın vekillerine varıncaya kadar herkese bu duygumuzu anlatmalıyız. Zira bu terörün müsebbibi onlardır. Onların kaldırdıkları parmaklar sayesinde oluşturulan sorumsuz politikalardır.
Barış, barış, barış diye haykırma ve savaş çığırtkanlarına hesap sorma günü bu gün değilse ne zamandır?