.
Önümüzde Avusturya Alplerine kadar uzanan uçsuz bucaksız Bayern düzlüğü. Tıpkı Mardin’den Mezopotamya’ya bakıyormuş gibi hissediyorum. Tek fark Bayern düzlüğünde her tarlanın köşesine yerleştirilmiş çiftlik evleri. Dağlar, ovalar, hatta dereler insan eli ile düzeltilmiş burada. Her şey olması gereken yerde ve sanki hep oradaymış gibi. Bu düzenlilik insana güven veriyor. Sürpriz beklemeyi gerektirecek hiçbir şey yok.Dieter ile laflıyoruz. Alman mantığıyla felsefe yapıyor.- Yaşamın temel hedefi dünyadan zevk almak olmalı. Madem dünyaya geldik ve yaşam bize hediye edildi onu en güzel şekilde geçirmemiz temel amacımız değil mi? Yaşamı sadece hayatta kalabilme mücadelesi olarak yaşamak, beslenme ve üreme gibi alt beyin faaliyetlerinin dışında bir şey düşünememek yaşamı anlamsızlaştırmıyor mu? Sanatla, müzikle, resimle uğraşmak olmadan, insanca bir tatil yapamadan yaşamanın ne anlamı var.Önündeki litrelik milli içkisinin de etkisiyle belli ki işi derinleştirecek.- Bak bize haftada 35 saat çalışıyoruz ve yaşamımızın temel amacı sadece hayatta kalabilmek değil. Hemen hepimizin hobileri var. Bunun parayla, çok parayla ilgisi de yok. Kimi el işlerine meraklı. Herkesin bahçesinde, garajında mini bir atölye var. Kimi hafta sonunu iple çekiyor yüzmek, motosikletle gezmek, bisiklet raftingi(?) yapmak, ya da en azından şu karşıdaki zirveye yürüyüp geri dönmek için.Cevap vermeye yelteniyorum ama ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında,- Bak Dieter şimdi burada otururken üstümüze bir kamyon çıkabilir mi? Üst geçitten yürürken Almanya’da üst geçit çökebilir mi? Adamı solladın diye yaşamın tehlikeye girebilir mi? Sizin Mercedeslerde BMW’lerde beyzbol sopasıyla dolaşan sürücüler var mı?demek geliyor içimden ama havaya girmiş Dieter’i üzmemek için susuyorum. Aklıma İstanbul’daki yaşam ve “Nasılsın” diye sorduğumda acı bir gülümsemeyle beni yanıtlayan arkadaşım Metin’in sözleri geliyor.“Nasıl olacağız, mücadele abi”