Virüsle dans devam ediyor. Bir, hatta birkaç aşı bulduk ama ortada henüz ilaç olmadığından virüsle karşılaşanın işi bağışıklık sisteminin insafına kalmış.
Yıllar önceydi. Kapı çaldı. Kargo görevlisi elinde koca bir koli. Kimseden bir şey beklemediğim için herhalde yanlış getirdi diye düşünürken baktım pakette ismim yazıyor.
Heyecanla açtım. Ansiklopedi gibi bir kitap. Sert kapaklı. En kaliteli kuşe kağıda basılmış. Çözünürlüğü çok yüksek fotoğraflar, yapraklar, fosiller. Bugünün parasıyla en az 500 lira eder. Gönderen Harun Yahya. İsmi hatırlayamadım ama herhalde eski bir öğrencim göndermiştir diye düşünürken bizimki odaya dalmıştı. Elinde aynı kitap.
Görürsen bak, ne kadar yahşi kitap basmışlar. Adnan Oktar göndermiş. Kim? Adnan hoca. Ne hocası? Biyolog mu?
Kitabı birlikte incelemeye başlamıştık. Ana okulundan beri Sovyet sisteminin diyalektik metaryalizm felsefesi ile şekillenmiş, sonra Moskova Üniversitesinde Moskof fiziği okuyarak iyice hamur olmuş beyni ile yazıları kendi şivesiyle okumaya başlamıştı.
Bak görürsen yaprakın fosilini. 30 milyon yıldır aynıymış. Böcek fosilleri de aynı. Bunlar 30 milyon yılı çok sanır. Çok değil mi? Zaman görecelidir. Evrim için bazen 30 milyon az, bazen 1 saat çok. Şartlar ve nesil sayısı önemli. Saçmalama. Nuh’un gemisine ne sığdıysa bugün onlar var.
Dün yine karşılaştık. "Harun Yahya’yı hatırladın mı?" dedi. "Hatırladım, ne olmuş?" deyince, "Mu" dedi ve gitti.