Modernizm, Yabancılaşma ve Şizofren
Deleuze ve Guattari şizofreni kapitalizm ile birlikte tanımlamışlardır. Şizoanalitik süreçte şizofreni kavramı sermayenin sosyo-ekonomik, sosyal-kültürel ve sosyo-libidal nitelikleri ve bu niteliklerin yansımalarını anlatmak için kullanılan bir kavramsadır.
Şizofreni bu bağlamlar ile kapitalist yapı dolayısıyla hem üreten hem de bastırılan bir psişik ( ruhsal) ve toplumsal sürece gönderme yoludur.(Holland)
Şizofreni bir toplumsal pratik şeklinde kontrol edilemeyen, kişiler arasındaki haz sürecinin bir ifadesidir. Bu bağlamda şizofreni psikanalitik paradigmada tanımlandığı gibi zihinsel bir hastalık olarak anlaşılmamalıdır.
Holland’ın öne sürdüğü önerme ile şizofrenler, modern-kapitalist toplumsallaşmanın yarattığı artıklardır. Başka bir anlatımla, şizofrenler kapitalist toplumun hâkim yapıları içerisinde gelişen uyumsuzluğun sonucudur.
Buradan varılmak istenen, ifade edilmeye çalışılan kavram; Kapitalizmin şizofreni ortaya çıkaran temel yapıtaşı olmasıdır. Anlam itibarıyla şizofreni kapitalizmin bir artığı olmaktadır.
Bu kapitalist eleştiri ile, modern kapitalist iktidar sisteminin kendi iç kaotik dinamiklerle ürettiği hastalık olarak şizofren, nörotik değil kaos çağının birey üzerinden yarattığı bunalım ve bozulmanın neticedir.
Modernitenin bir virüs gibi kendini çoğaltmasına ve her şeyi kendine dönüştürmesi ile başlayan bireyin yabancılaşması da modernizmin genel sonuçları bağlamında ele alınmaktadır. Seeman’a göre yabancılaşmış insan, yaşamın getirdikleri üzerinde etkin rol oynamayan, kendi yapıp ettiklerini anlamlandıramayan, toplumsal yaşamı düzenleyen kurallara uymayan toplumsal değer/inanç/gelenek/görenek/kuralları değerli görmeyen ve kendinden uzaklaşarak eylemlerinden haz almayan kimsedir. Platon’un diyaloglarında ise yabancılaşma, insanın biçimsel dünyadan kopuşu ve görüngüler dünyasında yaşaması olarak tanımlanıyor. Yabancılaşma kavramını ilk kez tartışmaya açanların başında gelen Hegel ise, yabancılaşmayı özel mülkiyetin sonucu olarak görür.’’ İnsan temel gereksinimlerini karşılamaya çalışırken doğayı dönüştürür, nesneleştirir, fakat kendini gerçekleştirirken aynı insanın dünyası küçülmüştür ve yabancılaşmıştır’’.
Kapitalizm/iktidar 18 yüzyılda gelişen modernizm ile birlikte, temel özne olarak bireyin Tin’i üzerinde egemenlik kurmuş, varlığını, onun değişimi/yabancılaşması ve koşulsuz teslimiyeti üzerine şekillendirmiştir, denilebilir.
Tüketenin insandan sayıldığı, dünyayı bir avm’ye dönüştüren kapitalist/iktidar, bireyin bunalımı ve hastalığı üzerinden yaşar.
Modernizmin tartışılan sonuç listesinin belki de en önemli pratiği, kapitalizmin yayılması ile meydana gelen yeni toplumsal/tüketim yapının ürettiği iktidar şeklinin, kendi hastasını/şizofrenini üretmiş olmasıdır. www.yenicizgihaber.com YENİ ÇİZGİ