Osmanlı İmparatorluğu'nun düşünce iklimini önce askeri teknoloji, sonra da edebiyat ve yaşam biçimi üzerinde değiştirmeyi başaran Batı Aydınlanmasıdır. İmparatorluğun yetiştirdiği batı eğitimli askeri ve marjinal düzeydeki bir bürokrasi sınıfın kurduğu Türkiye Cumhuriyeti yüz yıldır dünyanın kaderinin şekillendiği bir coğrafyada adeta ölüm kalım mücadelesi vermektedir
Yeni olanı yeninin koşulları içinde geliştiren ilerler. Neydi peki yeni bir ulus için beklenen? Ortaçağın karanlık zihin dünyasını bir kenara bırakmak değil miydi?
Demokrasinin salt sandığa atılan oy olmadığı, modern Batı Uygarlığının tarihsel, sosyal, kültürel ve siyasi pratiklerinden görmek mümkün. Demokratik toplum inşası bilimsel akıl ile oluşturulan çağdaş bir eğitim politikasının varlığıyla mümkündür. Batının modernite ile başardığı tarihsel realite, bilimi esas alan çağdaş bir eğitim ve kültürel devrimler olmuştur.
Türk ulusunun kuruluş çağına denk düşen ve aklın öncülük ettiği toplumsal değişim etkenlerini zihnimizde bir türlü oluşturamadık. Bu zinhiyet meselesini Modernleşmenin Zihniyet Dünyası:Bir Tanpınar Fetişizmi adlı eserinde Besim F.Dellaloğlu şu şekilde açıklar; Zihniyet teorik olanla pratik olan arasına gidip gelen bir şey. Teorik boyutu var, pratikten hareket eden, pratik boyutu var, teorik olan ile ilişki halinde. Zihniyet belli bir mekân ve zamanda ortaya çıkan bir şey. Belli bir toplum zihniyetinin elbette o toplumu oluşturan bilgilerden kaynaklanan bir yönü var. Toplumsal faillerin zihniyetlerinin bir tür ortalaması gibi yani. Ama aynı zamanda bilginin zihniyeti de toplumsal zihniyetin bir yansıması. İçine doğduğumuz toplumun zihniyetinden inşa oluyoruz bu şekilde. Her ikisi de tek tarafı süreçli değiller. Her toplumda eninde sonunda bir zihniyet vasatı oluşur. Onun da bir temsil değeri vardır. Bunun içine siyaset, ahlak, gelenek, kültür, din, eğitim vb. girer.(1)
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve inşa süreci 1923 ile 1946 tarihleri arasıdır.1946 yılına kadar dünya savaşları ve sahip olunan insan kaynağının sınırlı olması nedeniyle bu kuruluş sürecinin tamamlanamadığını belirtmek isterim. Yani gelenekten moderniyete doğru zihniyet değişimini gerçekleştiremedik. Modern Türk uluslaşma süreci tamamlanmamıştır.
Başta eğitim olmak üzere, toprak reformu, tarım ve kentleşmeyi tek parti döneminde yarım bırakan kurucu irade, yeni cumhuriyeti 1946 yılında yeni bir siyasi anlayışa, yani çok partili sisteme bıraktı. Şimdi de iyi anlıyoruz ki o dönem Türkiye devletini yönetmek üzere gelen DP ve ekibi, yeni bir zihin dünyası üzerinde inşa edilen cumhuriyeti geliştirmek yerine, toplumu evrensel bilgi ve değerlerden uzak, bir cehalet dünyasıyla yönetmeyi tercih etmiş.
Bilgi ve çağın ruhunu zihinsel olarak yok saymış bir çöküntünün mirasını üstlenen sözünü ettiğimiz cumhuriyetin iradesi 1946 yılından sonra siyasi popülizm saiklarıyla yöneten cehalet bir sınıfına bırakıldı.
Türkiye'de siyasi olarak parlamenter seçimlere dayalı bir yapı mevcut olsa da, iktidarı oluşturan dinamikler kurucu irade olarak her zaman önümüze konulan etnisiteye dayalı Türklük ve dine dayalı Sünnilik bileşenleridir. Bu iki bileşenin oluşturmaya çalıştığı homojen ulus formu, Anadolu’nun heteredoks yapısına karşı direnç göstermeye devam etmektedir.
İki yüz yıllık demokrasi kavganın ve siyasi istikrarsızlığın nedeni hiç şüphesiz bu dirence karşı verilen mücadeledir.
(1). Modernleşmenin Zihniyet Dünyası:Bir Tanpınar Fetişizmi Besim F.Dellaloğlu.s.21-22 www.yenicizgihaber.com