Teknoloji gelişiyor, şehirler büyüyor, bilim insanı, tüm canlılara hizmet edebilmek için gecesini gündüzüne katıyor. İnsansız hava, kara araçları icat edileli baya olmuştur. Ki bizler telefonun dahi olmadığı mektuplar ile sevdalanan ipek mendillerle hasret gideren dönemleri duyarak büyüyen nesillerin kalıntılarıydık. Uzaya isim yazılıyormuş artık.. Lakin insanlara bakıyorum mutsuzlar...
Önce bir kabul edelim çoğumuz orta kesim ailelerin çocuklarıyız hatta çoğumuz dar gelirli, taşralarda büyümüş, on beş on altı yaşında (başta şahsım olmak üzere) çalışmaya başlayıp paranın ekmeğin kıymetini öğrenen ufaklıklardık. Çocukken bile yetişkindik aslında farkında olmadan. Hep boyumuzdan büyük işler hep yükü ağır sorumluluklar verildi..
Belki de diğerleri kadar şanslı değildik hayat adil değildi altın tepside sunulmadı bize imkanlar belki de.
Ama ne oldu gel zaman git zaman derken yetişkin bireyler oluverdik. Yeri geldi konforlu araçlara bindik, bir zamanlar adını bile duymadığımız yemekler yedik, lüks odalar tahsis edildi, işimizde saygınlığımız arttı, sözü dinlenen, yaşça büyük insanların bizim fikirlerimiz ile hayati kararlar aldığını gördükçe haz duygumuz okşandı..
Yalnız hep bir şeyler eksik gibi, yarım kalmış gibiydi. Neydi o adını bilen var mı?
Şükürsüzlük mü? Tatmin duygumuzun artması mı?
Seçicilik mi? Mükemmeliyetçilik mi?
Aslında onun adı; geçmişteki yaşanmamışlıklardı, içimizde kalan ukdelerdi, keş kelerdi, belkilerdi..
(Hadi ama çaktırma kimseciklere içindeki çocuğu parka götürdüğünü ona şekerlemeler aldığını), kendine gel sen koca bir yetişkinsin bunun hakkını vermelisin ;) her an ciddi, şakaya yer olmayan tek düze sıkıcı değil tabi yetişkinsin ya bunlar hep bir bedel.
Sanırım hayat kısa yetişkinliğe ilk adımımı attığımda hissettiğim duygu bu oldu.
Bakış açısı hayatımızı şekillendirir,
Mutsuzluktan mutluluk çıkartmakta senin elinde, başla artık bir yerlerden..YENİ ÇİZGİ